23 Ekim 2016 Pazar
KURAN'DA SAMİMİYET
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. (Nisa Suresi -146)
ALLAH’A KARŞI DAİMA SAMİMİ OLMAK
İnsanı şeytanın kışkırtmalarından koruyan, onun saptırıcı vesveselerinden uzaklaştıran, Allah’a karşı samimiyetidir. Bir mümin, Allah’tan gücünün yettiği kadar korktuğu, O’na tüm kalbi ile yöneldiği ve Allah’ı hoşnut etmek için yaşadığı sürece, gerçek samimiyete ulaşmış olur. Gerçek samimiyet karşısında bir insanın yaptığı hatalar, düştüğü yanılgılar önemsizdir. Çünkü o, her ne yaparsa yapsın, yine tüm samimiyeti ile Yüce Allah’a yönelecek, O’nu razı etmek için çabalamaya devam edecek ve yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyup bunu telafi etmeye uğraşacaktır. Bir mümin için önemli olan hatasız olması değil, hatadan samimiyetle ders alması ve daima Allah’a yönelmesidir.
Samimiyet aynı zamanda bir insanı, Allah için yaşama amacında kararlı kılan, onu güçlü ve istikrarlı hale getiren en önemli özelliklerdendir. Hiçbir şey samimi bir mümini gerçek amacından saptıramaz, din günü hesabını veremeyeceği bir şeye onu yanaştıramaz. Samimi bir mümin, daima vicdanına göre hareket eder, daima Kuran’a göre doğru olanı yapmaya çalışır.
Samimiyeti zedeleyecek olan şey, insanın, Allah’ın sürekli kendisini izlediğini ve ahiret günü mutlaka hesaba çekileceğini bilerek, bu önemli gerçeği unutması ve yalnızca insanların düşünce ve isteklerine göre hareket etmesidir. Tüm nimetleri Allah’ın kendisine sunmakta olduğu gerçeğinden gaflete düşmesi ve çevresindeki insanlardan medet ummasıdır. Müminin üzerine düşen, böyle bir gaflet anında mutlaka Allah’a sığınması, her şeyi yaratanın Yüce Allah olduğunu hatırlaması ve mutlaka Kuran’a göre hareket etmesidir.
İnsan, samimi olduktan sonra yaptığı bir hatadan dolayı hiçbir zaman küçük düşmez, adaletsizliğe uğramaz. O, Allah’ın koruması altındadır. İnsanlar arasındaki küçük düşme, adaletsizliğe uğrama, zarar görme gibi kavramlar, şeytanın insanlar arasında yaydığı kuruntulardır. Mümin için en önemli olan Allah’ın razı olması ve O’nun affetmesidir. Dünyada da, ahirette de ceza ve mükafat yalnızca Allah’tandır. Hatanın ardından Allah’a tevbe etmek, bunu telafi edip Allah’ı razı etmeye çalışmak, kişinin Allah’a karşı olan samimiyetinin bir göstergesidir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi’ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır. (İsra Suresi, 25)
Bir insan cahil ya da bilgisiz olabilir, deneyimsiz veya saf olabilir. Ancak önemli olan bu kişinin Allah’a samimiyetle bağlı olmasıdır. Allah, samimi olarak Kendisi’ne yönelmek isteyen kullarına mutlaka doğru yolu gösterecek, onları hidayete ulaştıracaktır.
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır. (Lokman Suresi, 22)
GERÇEK SAMİMİYET
İnsanların bir kısmı Allah’a imanları ve dine bağlılıkları konusunda tam anlamıyla samimi olduklarını düşünürler. Kendi ölçülerine göre bu düşüncelerini destekleyecek deliller de bulurlar. İyilik yapmak, fakir birine yardım etmek, güzel söz söylemek, fedakar olmak bu insanlar için samimiyetlerinin ispatı için yeterlidir. Elbette bunlar önemli ve güzel özelliklerdir, ama bir insanın bu özelliklere sahip olması samimiyet konusunda düşünmemesi veya kendisini geliştirmemesi için bir sebep değildir. Bu insanların genelde, birgün karşılarına biri çıkıp da “Gerçekten samimi olduğuna emin misin?” diye bir soru sorana dek bu konuda hiçbir şüpheleri olmaz. Oysa samimiyet bir insanın asla kendisini yeterli göreceği bir konu değildir. Samimi olmanın bir sınırı yoktur. Bu nedenle böyle bir soru karşısında vicdanlı davranan her insan, yaptıklarını ve ahlakını yeniden gözden geçirecek ve mutlaka kendisini geliştireceği yönler bulacaktır. Kuran’ın pek çok ayetinde de, Allah’a iman ettiklerini söyleyen ancak Allah’ın şanını gereği gibi takdir edemeyen, Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmayı gözetmeyen, Allah’a karşı gönülden saygı ve korku duymayan, yani samimiyetten uzak insanların varlığı bildirilmektedir.
De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?” De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?”
De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) “Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?” Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. (Mü’minun Suresi, 84-90)
Ayetlerden de anlaşıldığı üzere, samimiyetin de şekilleri, dereceleri vardır. Bir insan samimiyetine dair onlarca delil öne sürse, ancak dinin temelleri konusunda samimiyetsiz davransa, bu kişinin samimiyeti şüpheli olur. Bu nedenle gerçek samimiyeti elde etmek için peygamberlerin hayatlarına bakmak gerekir.Tüm peygamberlerin hayatları zorlu bir imtihan ortamında geçmiştir. Ancak onlar samimi davranışlarıyla hem Allah’ın rızasını kazanmış, hem de çağlar boyunca tüm Müslümanlara örnek olmuşlardır.
Hz. Musa kardeşi Hz. Harun ile birlikte, Allah’a duyduğu samimi güven ve teslimiyetin göstergelerinden biri olarak, dönemin en zalim diktatörü olan Firavun’a gitmiş ve onu hak dine davet etmiştir. Hz. Musa’nın hayatı pahasına, cahilce kendisini yeryüzünün sahibi olarak nitelendiren Firavun’a gidip, “herşeyin Yaratıcısı, Sahibi olan Allah’tır” diyerek tebliğ yapması, samimi imanın nasıl olması gerektiği konusunda mükemmel bir örnektir.
Her müslümanın yapması gereken Allah’a bağlılığını, ve imanda samimiyetini arttırmak olmalıdır. Allah “samimi kullarının kurtuluşa ereceğini” bildirmektedir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder