28 Ağustos 2014 Perşembe

Allah'tan 'En Hayırlısını' Ümit Etmek

  


Allah'ın Kuran'da bildirdiği güzel ahlak özelliklerinden biri olan "ümitvar olmak", şartlar ne olursa olsun Allah'a teslim olmak ve hiçbir üzüntüye ve kaygıya kapılmadan, olayların er veya geç müminler için en hayırlısıyla sonuçlanacağının bilincinde olmaktır.

İman eden bir kimse, ne kadar büyük zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın, yine de asaletinden ve saygınlığından hiçbir şey kaybetmez. Bu kararlılığı ise, Allah'a karşı duyduğu sevgi ve güvenden, kadere tam anlamıyla teslim olmasından ve dünya hayatının geçiciliğini kavramış olmasından kaynaklanır.

Allah'ın Kuran'da gösterdiği doğru yoldan uzak yaşayan kimi insanlar, her olumsuz gibi görünen olay karşısında üzüntü ve karamsarlık duyar. Bundan dolayı iç karartıcı, mutsuz, sıkıntılı bir hayat sürerler.

Mümin bir kimse ise hangi şartlar altında olursa olsun Allah'a yönelir ve olaylardaki güzel ve hayırlı yönleri görür. Hiçbir zaman için "Neden böyle oldu?", "Keşke böyle olmasaydı." gibi sözler sarf etmez. Dua ederken de Allah'tan daima "en hayırlısını" ister. Çünkü kendisi için neyin hayırlı olduğu "gayb"dır ve gaybın bilgisi yalnızca Allah katındadır. Bu konuda müminin bir bilgisi yoktur. Sonsuz ilmiyle herşeyi kuşatan Yüce Rabbimiz, onun için en hayırlı olanın ne olduğunu bilir. Örneğin Allah'ın dinine son derece bağlı olan bir mümin, hidayet bulmasını istediği bir yakınının da iman etmesini, ibadetlerini uygulamasını isteyebilir, bunu ümit ederek Allah'a dua edebilir. Duasının çok güzel ve iyi niyetli bir istek olduğu açıktır. Ancak, "Yine de en hayırlısını Rabbim bilir." diye düşünür. Bir insanın ancak Allah dilerse iman edebileceğini bilir. Bu nedenle sevdiği bir kişi hidayete ermiyorsa bunda bir hayır olduğunu düşünür ve asla üzüntü ve ümitsizliğe düşmez. Rabbimiz bu gerçeği bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirir:

"Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir." (Kasas Suresi, 56)

Müminler için ümitsizliğin hiçbir koşulda söz konusu olmadığına ilişkin Kuran'da pek çok örnek yer almaktadır. Allah Kuran'da iman etmeyenler tarafından sürgün edilmiş, zindanlarda tutulmuş peygamberlerden ve salih müminlerden bahsetmektedir. Müminler bu gibi zorluklar karşısında da asla ümitsizliğe kapılmazlar. Karşılarına çıkan olay ilk bakışta çok olumsuz gibi gözükse de, bunun kendileri için pek çok hayırlara vesile olacağını bilirler. Bu nedenle de hiçbir şekilde ümitsizliğe kapılmaz, Allah'a tevekkül ederler. Kimi zaman çaresi olmayan bir hastalığa da yakalanabilirler. Bu durumda da yine şartlar ne zor olursa olsun, ümitvar olan, tevekküllü, Allah'ın yarattığı hikmetleri ve hayırları düşünen bir tavır içinde olurlar.

Amaçları hayatlarının her anında en güzel ahlakı gösterebilmektir. Bu nedenle karşılaştıkları her olaya hayır gözüyle bakar, zorluklar karşısında en güzel şekilde sabreder ve daima Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırlar.  

Allah Kuran'da müminlerin bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)



Müslüman Bütün Sevgisini ve Dikkatini Allah'a Yöneltir



İnsanların birçoğunun yaşamayı istedikleri ancak bir türlü bulamadıkları gerçek sevgi nasıl kazanılır?

Müslümanların Allah’a yönelik güçlü sevgileri nasıl olmalıdır?

Sayın Adnan Oktar Allah sevgisi hakkında hangi önemli açıklamalarda bulunmuştur?

Sevgi, yalnızca Kuran ile düşünüldüğünde gerçek şekliyle anlam kazanan bir duygudur. İnsanların birçoğu sevgiyi yaşadıklarını iddia ederler. Karşılarındakini sevdiklerini, değer verdiklerini söylerler. Oysa hayatlarına bakıldığında, yaşamları boyunca süreceklerini iddia ettikleri sevginin çok kısa bir zaman içinde tükendiği; sevgilerinin bittiği ve bu kişilerin karşılıklı olarak artık birbirlerini eskisi gibi sevmedikleri görülür. Bu durum bazı insanların gerek arkadaş sevgisi, gerek akraba, gerek iş arkadaşlığı gerekse ikili diyaloglarında hep bu şekilde gelişir. Bunun en önemli sebebi pek çok insanın sevgiyi, asıl yeri olan ruhta değil, fiziki ve maddi birtakım kavramlarda aramalarından kaynaklanmaktadır. Sevgi, fiziki görünüş, maddi imkanlar, sosyal çevre, ortak kültür, meslek gibi kavramlar devreye girdiğinde, gerçek anlamını kaybeder. Yerini bir tür çıkar birlikteliği veya çıkar arkadaşlığına bırakır. Boyutu ne olursa olsun, çıkarlara dayanan bu sözde sevgi ise her zaman için geçicidir.

İnsanların birçoğunun yaşamayı istedikleri ancak bir türlü bulamadıkları gerçek sevgi, ancak Kuran ile ve Allah’ın rızası doğrultusunda düşünüldüğünde yaşanabilir. Eğer insan Allah sevgisini yaşamadan sevgiyi bulma arayışına girerse, ne yaparsa yapsın amacına ulaşamaz. Çünkü gerçek olan tek bir sevgi vardır, o da Allah sevgisidir. İnsanın Allah’ın yarattıklarına, Allah’ın tecellilerine duyduğu sevgi, temelde Allah’ı sevmesinden kaynaklanır. Bir insana, bir çiçeğe veya canlı ya da cansız güzel bir başka varlığa yöneltilen sevgi, ancak temelinde Allah sevgisi varsa anlam kazanır. Bir Müslümanı severken ona gösterilen sevgi, aslında Allah’a yöneltilen sevgidir. Çünkü Müslümanları ruhlarındaki güzel özelliklerinden ve üstün ahlaklarından ötürü severiz. Onlarda gördüğümüz tüm özellikler ise, yalnızca Allah’ın birer tecellisidir. Dolayısıyla onları severken aslında temelde Allah’a karşı coşkun bir sevgi duyarız. Müslüman, Allah’ın sonsuz yaratma gücünü, tüm güzelliklerin tek ve gerçek sahibinin Rabbimiz olduğunu; merhametin, hoşgörünün, affediciliğin Allah’ın ahlakında sonsuz şekilde tecelli ettiğini, Allah’ın sonsuz akıl sahibi olduğunu, herşeyi mükemmel hikmetlerle yarattığını, tüm dünyanın ve yarattığı her canlının kaderini kusursuz şekilde var ettiğini ve Allah’ın sonsuz rahmet sahibi olduğunu düşündüğünde, Allah’a olan sevgisi artar. Allah’ı aşkla, şevkle, kul olma bilinciyle coşkuyla sever. Kendisini yaratan ve saymakla bitiremeyeceği kadar nimet veren, ona çeşitli güzellikler sunan sonsuz güç sahibi Rabbimiz’e çok derin bir sevgi duyar. Müminin Allah’a olan sevgisinde bir sınırı yoktur; Allah’ı sürekli artan bir imanla ve heyecanla sever.

Müslümanlar Allah’a ve Din Ahlakına Derin Bir Sevgiyle Bağlıdırlar

İnsan, Allah’a olan sevgisini, saygısını, Allah korkusunu, takvasını sürekli arttırması ile derinlik kazanır. Allah Kuran’ın birçok ayetinde Müslümanların dinde derin bir kavrayışa sahip olduklarını bildirmektedir. Bunun için insanın Allah’ın sonsuz gücünü ve kudretini çok iyi düşünüp kavramaya çalışması gerekmektedir. Mümin içten gelen samimi bir istekle, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edebilmenin ihtiyacını hisseder. Ruhu ancak Allah’ın varlığından ve Allah’a olan imanından dolayı güç bulur. Samimi bir Müslüman için Allah’ın ve dinin varlığı en büyük mutluluk vesilesidir. İnsan Allah’a olan sevgisinde, saygısında ve Allah’a karşı hissettiği saygı dolu korkuda, daima bir derinleşme isteği içindedir. Bu ihlaslı bir Müslümanın ruhunun doğal bir ihtiyacı olduğu için, bunu hissederek ve şevkle, Allah’tan ister. İnsan Allah’ın sonsuz gücünü gördükçe, yarattıklarına bakıp bunlardaki harikalıkları fark ettikçe Allah’a olan sevgi ve saygısındaki derinlik daha da artar. Dilediği herşeyi mükemmel yaratan Yüce Rabbimiz’in sonsuz mükemmellikte olduğunu düşünmek, sonsuz bir akla ve yaratma gücüne sahip olduğunu bilmek insanın Allah’ın sanatına olan hayranlığını artırır. 

Allah Kuran’da, “Elbette bunda ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten ayetler vardır.” (Hicr Suresi, 75) ayetiyle derin bir kavrayışa sahip olmanın önemine dikkat çekmektedir. Din ahlakını derin kavramak ve yaşamak, insanın çevresindeki ayetleri daha iyi görebilmesini, Allah’ın yarattığı güzellikleri daha iyi fark edebilmesini, Allah’a daha güçlü bir sevgiyle bağlanmasını sağlar. Kavrayış derinliği ile, bunun insanın hayatına getirdiği güzellikler orantılıdır. İnsan, Allah’ın Kuran’da beğendiğini bildirdiği ahlakı ve Müslüman ruhunu ne kadar güçlü yaşarsa, ruh kalitesi ve hayatının anlamı da o oranda güzelleşir. Bunun için Allah’ı, Allah’ın yarattıklarını, Kuran’da dikkat çekilen olayları, örnekleri, dinin özünü, ahireti, dünyanın geçiciliğini ve Allah’ın bizim üzerinde düşünmemizi istediği konuları dikkatlice, samimiyetle, Kuran şuuruyla ve anlamayı Allah’tan isteyerek düşünmek gerekir. İnsan düşünürken detayları anlamaya, daha önce fark edemediklerini fark etmeye ve Allah’a hep daha fazla yaklaşmaya niyet etmelidir. Allah’ın bizlerden istediği gereği gibi derin düşünmek ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Allah, insana sürekli olarak Kendisini razı edebilmesi için olanaklar yaratır. Rabbimiz müminlere, iman, hayatını şuurla yaşayacağı şekilde anlayış, Kuran’ı anlayacağı bir akıl, sevgi gücü vermektedir. Bu özellikler insanın Allah’a olan sevgisinde derinleşmesinin, Allah’ın üstün ahlakını daha derin, daha akıllı ve vicdanlı şekilde düşünüp takdir edebilmesinin yollarından birisidir. Allah sevgisi, tüm sevgileri kapsayan ve tüm sevgi çeşitlerinin temelinde olan sevgidir. İnsanın ruhuna en büyük zevki ve mutluluğu veren sevgidir. Allah’ın bizim sevmemiz için yarattığı Müslümanları, güzel varlıkları ve tüm güzellikleri sevmenin tek yolu, Allah’a karşı duyulan karşılıksız sevgidir. Allah’a derin bir sevgi duymayan, Allah’ın tecellilerini de sevemez.

Müslümanın Ruhunu Geliştirmesi ve Derinlik Kazanması Allah Sevgisiyle Olur

İnsanın yaşamak, hayatını devam ettirebilmek için nasıl yemeğe, suya ihtiyacı varsa aynı şekilde Müslümanın da ruhunu geliştirmesi için düşünmeye ve derinliğe ihtiyacı vardır. Tıpkı yaşamak için bedenin ihtiyacı gibi, ruhun da sağlıklı olabilmesi için sürekli tefekkür anlamında bir takviyeye, zenginleştirilmeye yönelmesi gerekir. Bunun için müminler Allah’ın ayetlerine, din ahlakına, Allah’ın rızasına bilinçli bir şekilde yönelirler. 

Şuur sahibi ve Allah’ın sonsuz büyüklüğünün farkında olan bir insanın hayatının her anına din hakimdir. Her düşüncesi, her hareketi Kuran ahlakı ve Allah’ın rızası doğrultusundadır. Aklında sürekli olarak, “Allah’a nasıl daha yakın olabilirim?”, “Allah’ın benden razı olması için kendimi nasıl geliştirebilirim?” düşüncesi vardır. 

Dindar ve samimi bir Müslüman her zaman mutludur, Allah’a olan imanından kaynaklanan bir heyecan ve şevke sahiptir. Nimetle de zorluklarla da denense, mutlaka kalbi Allah sevgisiyle dolu olarak Allah’a yönelir. Herşeyde çözümü sadece Kuran’da arar. Allah’a kavuşacağı ana kadar, Allah’a olan sevgisi sürekli artar. Ahirette ise bu sevgisinin güzelliğini sonsuza kadar yaşar.

Bazı İnsanların Nefse Ait Sevgiyi Allah Sevgisine Tercih Etmeleri Çok Büyük Bir Hatadır

Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda, Allah korkusu üzerine kurulu bir sistem olmadığı için insanların çoğu kötü ahlak göstermekte bir mahsur görmezler. Dolayısıyla etrafa verdikleri zararı düşünmeden sadece kendi istek ve tutkuları için herşeyi yapabilirler. Birbirlerine karşı saygısız, küstah, alaycı ve gaddar olmaktan sakınmazlar. Birbirlerini Allah’ın tecellisi olan, Allah’ın ruhunu taşıyan değerli insanlar olarak görmedikleri için kızmayı, aşağılamayı, üzmeyi makul görebilirler. Böyle kişiler bir tek kendi çıkarlarını düşündükleri için sevgiden ve merhametten çok uzak, fedakarlığın olmadığı bencilce bir yaşam sürerler. Sadece kendilerini sevdikleri için Allah sevgisinden kaynaklanan samimi sevginin ruha verdiği hissi bilemezler. Bu şekilde sevgisiz yaşamaktan da mutlu değillerdir. Fakat bu durumlarını değiştirmek için de bir çaba göstermezler. Oysa tek yapmaları gereken nefislerini tercih etmeyip Allah’a iman etmektir. Allah Kendisine iman edenlere mutluluk ve huzur vereceğini bildirmiştir. Kuran ahlakını yaşamayan insanların bilmedikleri sır işte budur: Allah canını ve malını Kendisi için veren ve ahireti isteyen müminlere gerçek sevgiyi ve saygıyı yaşatacak ve onları mutlu kılacaktır. Kuran’da müminlerin birbirlerinin velisi olduğu şöyle bildirilir:

“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (mücadele edenler) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır...” ( Enfal Suresi, 72 )

Müminlerin Allah’a ve Allah’ın yarattıklarına karşı duydukları sevgiden kaynaklanan insan sevgisinin sonu yoktur. Sevgilerinde azalma olmadığı gibi, günden güne artar ve derinleşir. Karşılarındaki müminin kendilerine olan sevgisinden de şüphe duymazlar, çünkü onların da kendileri gibi Allah’ı çok sevdiklerini, kendilerine duydukları sevginin Allah sevgilerinden kaynaklandığını ve doğal olarak azalmadığını, aksine sürekli arttığını bilirler.

Sayın Adnan Oktar Bütün Sevgi ve Dikkatin Allah’a Yöneltilmesi Gerektiğini Anlatıyor:

Adnan Oktar: Allah’ı çok sevmek lazım. Ben seviyorum deyip bırakmamak lazım. Çünkü insan da sevgilisine bir sevgi duyuyor, Allah’a olan sevgisine bakıyoruz, sevgilisine duyduğu sevgiyle kıyasladığımızda düşük, az. Halbuki sevgilisini yaratan zaten Allah. Yani kalbinde meydana gelen sevgiyi de Allah yaratıyor. “Babamı seviyorum” diyor. Babasını yaratan da Allah. Görüntüsünü hepsini yaratan Allah. Dolayısıyla o sevgiyi veren de Allah. Allah’ı ne kadar seviyorsun denince az, daha az. Burada müthiş bir vicdan çöküntüsü var, bir acayiplik var, bir gariplik var. Bütün sevginin Allah’a olması lazım. Bütün sevgiler Allah’ın hakkıdır. Bütün dikkat Allah’ın hakkıdır. Tabii bütün dikkati Allah’a vermek lazım. Bu yapılsa cennet olur dünya. Allah’a karşı soğuk oldukça Allah da insanlara karşı soğuk oluyor. Anlamanız için söylüyorum yani mesafeli oluyor Allah. Nimet vermiyor bu nedenle. O yüzden bu acılar yaşanıyor. Allah’ı sevdirmemek için şeytan adeta dünyaya üniversite kurmuş, okul kurmuş. Gazetelerle, radyolarla, televizyonlarla Allah’ı sevdirmemek için uğraşıyorlar. Ama biraz daha derine indiğimizde bunu da Allah’ın yarattığını görüyoruz. 
 (2 Ocak 2012, A9 TV)


2 Ağustos 2014 Cumartesi

Allah kalplerinde hastalık olanları Kuran'da bizlere tanıtmaktadır

 

KENDİ AKILLARINCA MÜMİNLERİN YANILGI İÇİNDE OLDUKLARINI DÜŞÜNÜRLER

Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: “Bunları (müslümanları) dinleri aldattı.” Oysa kim Allah’a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir... (Enfal Suresi, 49)
Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)

PEYGAMBERE VE MÜSLÜMANLARA AKIL VERMEYE KALKARLAR (BİLMİŞ ÜSLUP KULLANIRLAR)

Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. (Bakara Suresi, 11-12)
Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. (Bakara Suresi, 67)
Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir... (Zümer Suresi, 3)
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla "şuna helal, buna haram" demeyin.Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz... (Nahl Suresi, 116)
...Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek: "Bu sıcakta (cehde) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı... (Tevbe Suresi 81)

İMANİ ŞÜPHE İÇİNDEDİRLER

İnsanlardan öyleleri vardır ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik” derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. (Bakara Suresi, 8-9)
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır. (Fussilet Suresi, 54)
Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır. (Tevbe Suresi, 38)

ŞEYTANIN ETKİSİNE KOLAYCA GİRERLER

Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. (Mücadele Suresi, 19)
Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi, 36-37)

KORKAKTIRLAR

Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur. (Tevbe Suresi, 56)
... Onlardan bir topluluk da: “Gerçekten evlerimiz açıktır” diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı. (Ahzab Suresi, 13)

DİNE KARŞI TAVIRLARI GEVŞEKTİR, ŞEVKSİZDİRLER

Onlara sorarsan, andolsun: “Biz dalmış, oyalanıyorduk” derler. De ki: “Allah ile, O’nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?” Özür belirtmeyiniz. Siz, imanınızdan sonra inkâra saptınız. ...(Tevbe Suresi, 65-66)
...Onlara: “Gelin, Allah’ın yolunda cehd edin ya da savunma yapın” denildiğinde, “Biz cehd etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı... (Al-i İmran Suresi, 167)
Eğer (cehde) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı.... (Tevbe Suresi 46)
Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde senden izin isterlerve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. (Tevbe Suresi 93)

HEMEN ÜMİTSİZLİĞE KAPILIRLAR

İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır. (İsra Suresi, 83)
Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde hemen umutsuzluğa kapılırlar. (Rum Suresi, 36)

HÜZNE YATKINDIRLAR

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakatona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur. (Fussilet Suresi, 49)
Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz? Dediler ki:"Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz  sapan bir topluluk imişiz." (Müminun Suresi, 105-106)
Allah'tan ‘İçi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır.(Ala Suresi, 10-11)

HAKSIZLIĞA UĞRADIKLARINI DÜŞÜNMEYE EĞİLİMLİDİRLER

Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar. (Tevbe Suresi 58)
Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir. (Nur Suresi, 50)

ŞİRK İÇİNDEDİRLER, İNSANLARDAN ÇEKİNİRLER

... Oysa cehd (çaba göstermek) üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: “Rabbimiz, ne diye savaşı (cehd etmeyi) üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. ... (Nisa Suresi, 77)
Herhalde içlerinde 'dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından' siz, Allah'tan daha çetinsiniz. Bu, şüphesiz onların 'derin bir  kavrayışa sahip olmamaları' dolayısıyla böyledir. (Haşr Suresi, 13)
Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. (Yusuf Suresi, 106)

FİTNE ÇIKARMA MAKSATLI KONUŞMALAR YAPARLAR

Bir sûre indirildiğinde onlardan bazısı: “Bu, hanginizin imanını arttırdı?” der.Ancak iman edenlere gelince; onların imanını arttırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler. (Tevbe Suresi, 124)
Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: “Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.” Onlardan bir topluluk da: “Gerçekten evlerimiz açıktır” diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı. (Ahzab Suresi, 13)
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitab'a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir."Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)
Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden.Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); (Nas Suresi, 4-5)

İNKAR EDENLERE MÜMİNLERİN ALEYHİNDE LAF TAŞIRLAR

Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)

SÖZLERİNE SADIK DEĞİLDİRLER, VEFASIZDIRLAR

Ki Allah’ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah’ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar.... (Bakara Suresi, 27)
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)

MÜMİNLERİN ARASINDA YALAN HABER YAYMAYA ÇALIŞIRLAR

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır... (Nur Suresi, 11)

MÜMİNLERİN ZOR DURUMA DÜŞMELERİNİ İSTERLER

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler.Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez... (Al-i İmran Suresi, 120)
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: “Biz önceden tedbirimizi almıştık” derler ve sevinç içinde dönüp giderler.(Tevbe Suresi, 50)
... Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar... (Al-i İmran Suresi, 118)

YALAN YEMİNLER EDERLER

Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin ediyorlar. (Mücadele Suresi, 14)

ALLAH’IN DEĞİL, İNSANLARIN RIZASINI GÖZETİRLER

Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler.Siz onlardan hoşnut olsanız bile şüphesiz Allah, fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz. (Tevbe Suresi, 96)
Sizi hoşnut kılmak için Allah’a yemin ederler; oysa mü’min iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır.(Tevbe Suresi, 62)
Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah’a ve ahiret gününe de inanmazlar... (Nisa Suresi, 38)
Onlar,insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi ‘geceleri düzenleyip kurarlarken,’ onlarla beraberdir... (Nisa Suresi, 108)
KURAN AYETLERİNİ TAM KAVRAYAMAZLAR
Bu, onların iman etmeleri sonra inkâr etmeleri dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerini mühürlemiştir, artık onlar kavrayamazlar. (Münafikun Suresi, 3)
Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar.... (Al-i İmran Suresi, 7)

İNKARCILARLA MÜSLÜMANLARIN ALEYHİNDE DOSTLUKLAR KURARLAR

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ın indirdiğini çirkin karşılayanlara dediler ki: “Size bazı işlerde itaat edeceğiz.” Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (sır olarak konuştuklarını) biliyor. (Muhammed Suresi, 26)
Onlar, mü’minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır. (Nisa Suresi, 139)

ALLAH YOLUNDA MÜCADELE ETMEMEK İÇİN BAHANELER ÖNE SÜRERLER

Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir... (Tevbe Suresi, 93)
Allah’ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek: “Bu sıcakta çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler... (Tevbe Suresi, 42)

İBADETLERİNİ İSTEKSİZCE YAPARLAR

İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.(Tevbe Suresi, 54)
... Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cehd etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler.Allah takva sahiplerini bilendir. Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister. (Tevbe Suresi 44-45)

MÜSLÜMANLARA KARŞI DÜŞMANCA TAVIRLAR GÖSTERİRLER VE KİNDARDIRLAR

...Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. ... (Al-i İmran Suresi, 118)

Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)

PEYGAMBERE İTAAT ETMEK AĞIRLARINA GİDER

Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir. Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler. Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar?... (Nur  Suresi, 48-50)
Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar.... (Mü’minun Suresi, 44)

ALAYCIDIRLAR

Ayetlerimiz konusunda 'alaylı tartışmalara dalanlar:' -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enam Suresi, 68)
Onlara sorarsan, andolsun: "Biz dalmış, oyalanıyorduk" derler. De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?" (Tevbe Suresi, 65)
Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin),belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 11)

GIYBET YAPARLAR

Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;(Hümeze Suresi, 1)
Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)

KISKANÇTIRLAR

... Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim   Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 19)
Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir... (Bakara Suresi, 213)
YAPTIKLARI İYİLİKLERİ DİLE GETİREREK RAHATSIZLIK VERİRLER 
Ey iman edenler Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler... (Bakara Suresi, 264)

ŞIMARIKTIRLAR

Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır. (Enfal Suresi, 47)
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir. (Hud Suresi, 10)
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır. (Mümin Suresi, 75)

TARTIŞMACIDIRLAR

De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız." (Bakara Suresi, 139)
Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi?... (Bakara Suresi, 258)
Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle 'çekişip-tartışmalara girişirlerse' de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım." (Al-i İmran Suresi, 61)
İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz. (Al-i İmran Suresi,66)
Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, hangi 'apaçık-belgeyi' görseler, yine ona inanmazlar. Öyle ki, o inkar etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: "Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" derler. (Enam Suresi, 25)
İnsanlardan kimi, hiç bir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur. (Hac Suresi, 8)