22 Temmuz 2014 Salı

Fedakar insan, dünyanın en akıllı ve en kazançlı insanıdır





 Fedakarlık, cahiliye insanları arasında bir nevi “akılsızlık” olarak algılanır. Bu kimselere göre, bir insan kendi menfaatlerini ne kadar iyi kollayabiliyorsa, o kadar “akıllıdır”. Çevresindeki insanları ne kadar iyi kullanabiliyor, onların imkanlarından ne kadar çok istifade edebiliyor; diğer yandan da kendisini bu kimselere ne kadar az kullandırtıyorsa, onlara ne kadar az menfaat sağlıyorsa, bu kişi “aklını olabilecek en iyi şekilde kullanabiliyordur”.

Elbetteki bu kimseler yaptıkları bu teşhislerinde baştan sona kadar yanılmaktadırlar. Ahirete inanmayan kimseler için, bir başka insana çıkar sağlamak, onun rahatını, konforunu, artırmak; üstelik tüm bunları kendinden ödün vererek yapmak, “akılsızlık” olarak algılanabilir. Ancak ahirete inanan bir insan için, eğer tüm bunları “yalnızca Allah'ın rızasını kazanmak için” yapıyorsa, bu kişi “dünyanın en akıllı insanıdır”.

Allah bir insana ortalama 60-70 senelik bir ömür vermiştir. Elindeki bu zamanı olabilecek en iyi şekilde kullanan kimseler, gerçek anlamda “en akıllı olan insanlar”dır. Ancak “hayatlarını en iyi şekilde kullanmaları” demek, dünyadan olabilecek en çok menfaati elde etmeleri demek değildir. Aksine, “kendilerinden olabilecek en fazla feragat etmeleri”dir. Elbetteki buradaki asıl önemli olan ise, tüm bunları Allah'ın rızasını kazanma amacıyla yapıyor olmalarıdır.

Yoksa cahiliye toplumlarında da, çevresindeki insanlar için kendilerini gözden çıkaran, var güçleriyle başkalarını mutlu etmek, onlara daha iyi imkanlar sağlamak, daha rahat ettirmek için çabalayan kimseler de vardır. Ancak bu kimselerin, hedefleri Allah'ın rızası değildir. İyilik yaptıkları her insanı adeta birer yatırım odağı gibi görürler. Yaptıkları her fedakarlık ile, er ya da geç o insandan bunun karşılığının geleceğini umarlar. Onları fedakarlık yapma gücünü veren işte yalnızca bu “karşılık alma ümidi”dir. Bir dostlarına bir hediye aldıklarında, o kişinin de bir vesileyle kendilerine en az o ayarda bir hediye alacağını ümit ederler.  

Bir arkadaşlarına kendi çalıştıkları işyerinde iş imkanı sağladıklarında, ileride kendi ihtiyacı olduğunda da, o kişinin kendilerine iş imkanı sağlayacağını umarlar. Bir komşularına bir yemek ikram ettiklerinde, kısa bir süre sonra, o komşularının da kendilerine bir ikramda bulunmasnı beklerler. Bu kişilerden umdukları tarzda karşılıklar alamasalar bile, iyilik yaptıkları bu insanların dostluklarını kazanmak bile bu kimseler için önemli bir menfaattir. Elbette bu yatırımların işe yarayacağı, bunlara ihtiyaç duyulacağı bir gün geleceği kanaatindelerdir. Hatta kendi öz çocuklarına bile iyilik yaptıklarında, ileriki yıllarda yaşlandıklarında onların da kendilerine karşı borçlu kalacaklarına inanırlar. Çocuklarını ne kadar iyi yetiştirirlerse, onlara ne kadar iyi imkanlar sağlarlarsa, kariyerlerinin yükselmesi için ne kadar çok çaba harcarlarsa, ileride bu imkanların her birinin kendi hayatlarına konfor katacağını düşünürler. İşte onları motive eden yalnızca bu inançlarıdır.

Müminler ise fedakarlık gücünü yalnızca Allah'a olan sevgilerinden; Allah'a karşı duydukları derin saygı ve korkudan alırlar. Allah'ın kendilerini daha çok sevmesi isteği, müminlerin bu konuda 24 saat çok şevkli ve heyecanlı olmalarını sağlar. En zor; fiziksel olarak en yorgun, en güçsüz oldukları anlarda bile, Allah sevgilerinden aldıkları güçle daha da fazla fedakarlık yapabilecekleri bir fırsat yakalamaya çalışırlar. Karşılarına çıkan her imkanı, bu konuda olabilecek en fazla gayreti göstererek değerlendirmeye çalışırlar. O anda ihtiyaç duyulan fedakarlığı yapabilecek başka kişiler olsa da, onlar “hayırlarda yarışırlar”. Geçerli hiçbir sebepleri olmaksızın, böyle bir imkanı bir başkasına bırakmayı ise kendileri için bir kayıp olarak görürler.

selaleMüminin fedakarlığı; onun, Allah'ı kendi nefsinden, bedeninden, malından, mülkünden, hayatından ve sahip olduğu maddi manevi diğer herşeyinden daha çok sevdiğinin çok açık bir alametidir. Böyle bir insan Allah'ın sevgisini kazanabilmek için, hiç düşünmeden herşeyini feda edebilecek güçtedir. Canını, malını, sahip olduğu herşeyi Allah'a teslim etmiştir. Allah Kuran'da, bu ahlakı gösteren müminleri müjdelemiş ve gerçek anlamda “büyük kurtuluş ve mutluluğun” ancak bu şekilde elde edilebileceğini hatırlatmıştır:

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162)

Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)

Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,

Rablerinin ayetlerine iman edenler,

Rablerine ortak koşmayanlar,

Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 57-61)






11 Temmuz 2014 Cuma


İman edenler; küfür, müşrik ve münafıkları konuşmalarından tanırlar;

Allah Kuran'da, kafir, müşrik ve münafık karakterlerini detaylıca anlatmıştır. Her birinin özellikleri farklı olmakla beraber temelde hepsi ziyanda olan, küfre düşen, Allah'a şirk koşan kişilerdir. Toplumda pek çok kişi, 'biz kimsenin imanını bilemeyiz, onu ancak Allah bilir' dese de Allah ''Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın... '' (Muhammed Suresi, 30) buyurmuştur.

Elbette insanların son nefesini verirken imani açıdan ne durumda olduklarını bilemeyebiliriz. Ancak yaşamı süresince yaptığı amelleri ve konuşmalarından dolayı insanlar hakkında fikir edinebiliriz. Allah bir ayetinde ''...İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.'' (Tevbe Suresi, 3) buyurmuştur. Bir kişiyi acı bir azapla müjdelemek için o kişinin imanı hakkında net fikrimizin olması gerekmektedir.

Allah Kuran'da '...insanların çoğunluğu inanmazlar.' (Hud Suresi, 17) buyurarak çoğunluğun inanmadığını ve 'Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.' (Yusuf Suresi, 103) buyurarak çoğunluğun iman etmeyeceğini bildirmektedir. Kuran kıssalarına baktığımızda Allah'a ve peygamberlere iman eden müminlerin çok az olduğu görülmektedir. Hz. Nuh as'a bir gemi halkı, Hz. İsa as'a havariler ve Hz. Meryem annemiz, Hz. Musa as'a bir grup genç, Hz. Muhammed sav'e ise sahabeler dışında iman eden olmamıştır. Adetullah gereği yaşadığımız bu ahir zamanda da iman edenlerin sayısı çok az olacaktır.

İnanmak ve iman etmek aynı şey değildir. Bedeviler Peygamberimize gelip 'İman ettik' dediklerinde peygamberimiz;
"Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir..." (Hucurat Suresi, 14) buyurmuştur.

Allah rızası için yaşamayan her nefis şüphe içindedir.

Çevrenizde pek çok kişi size Allah'a inandığını söyleyebilir. Ancak yaşamlarına baktığınızda inandıklarını söyledikleri O büyük kudretten hiç sakınmadan, O'nun sınırlarını korumadan, Kuran ahlakından bi haber yaşadıklarını görürsünüz. Dini bir konu konuşulduğunda "Zaten herkes inanıyor, şüphesi olan mı var" diyerek inançlarını savunurlar. Oysa Allah rızası için yaşamayan her nefis şüphe içindedir. Şüphesiz herkes iman ediyor olsaydı müşrik, münafık ve küfür olmazdı...

Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar. (Dühan Suresi 44/9)

 Kişi ibadet etmeye vakit bulamadığını söylediği halde, rahat yaşamak için daha fazla çalışmaya her zaman vakit ayırabiliyorsa, durumu ortadadır.

Kuran'da bildirilen konu ve karakterler, 1548 yılında da, 2012 de de, 2100 senesinde de aynı olacaktır. Müşriklerin sadece Peygamberimiz döneminde yaşayan putperestler olduğu sanılır. Bu büyük bir yanılgıdır. Kişinin Allah'tan önde tuttuğu her konu Allah'a koştuğu şirktir. Bu eşi olabilir, çocukları, işi, malı mülkü olabilir. İnsan bu başlıklara Allah'a kul olmaktan daha öncelikli davranıyorsa şirke düşüyor demektir. Mesela kişi ibadet etmeye vakit bulamadığını söylediği halde, rahat yaşamak için daha fazla çalışmaya her zaman vakit ayırabiliyorsa, durumu ortadadır.

Her dönem küfür, müşrik münafık ve mümin toplulukları olacak ve herşey Kuran kıssalarında bildirildiği şekilde yaşanacaktır.

Allah 'Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?...! (Bakara Suresi, 214) buyurarak, insanların her dönemde aynı konularda sınanacaklarını bildirmiştir.

Kuran'ı Kerim'i bir an önce okuması ve samimiyetle hayata geçirmesi şarttır.

Müslüman olduğunu söyleyen her insanın müşrik ve münafık karakterlerini üzerinde barındırma ihtimaline karşın, bu karakterlerin en iyi tanıtıldığı Kuran'ı Kerim'i bir an önce okuması ve samimiyetle hayata geçirmesi şarttır. Allah'ın yanlış yolda olduğunu bildirdiği çoğunluğun içinde yer almaktan şiddetle sakınmak gerekir. Zira ölümden sonra hiç birşeyin telafisi yoktur. Ölüm ise her nefsin tadacağı ama zamanı bilinemeyen tek gerçektir.




9 Temmuz 2014 Çarşamba

ALLAH AŞKI EN ASİL AHLAKA VESİLE OLUR



Allah’ı aşkla sevmek demek; insanın kalbindeki Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstüne geçmesi, en güçlü, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde kalpte hissedilmesidir.

Allah aşkı müminlerde nasıl tecelli eder? 



“De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi 162) ayetinde haber verildiği gibi Allah’ı aşkla sevmek, insanın tüm hayatını Allah’ın rızası ve hoşnutluğu üzerine kurmasına dayanır. Allah sevgisi, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak derecede yoğun bir sevgidir.

Allah, Kuran’da, “Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Tevbe Suresi, 111) ayetinde haber verdiği gibi, müminlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka verecektir.

Bu karşılık; Rabbimiz’in rızası, sevgisi ve lütfederse cennetidir. Fakat bir müminin Allah’a olan aşkı, hiçbir zaman karşılığa dayalı değildir. Mümin Allah’ı karşılıksız olarak sever. Çünkü yaptıklarının karşılığını beklemek üzerine kurulu olan bir sevgiye gerçek aşk denemez. Allah aşkı hiçbir maddi karşılığı olmayan çok saf, temiz ve asil bir duygudur. Bu asil duygu, sadece Yüce Rabbimiz olan Allah’ın rızası için Allah’ı sevmek üzerine kuruludur. 



Zorluk ve Çile Karşısında Gösterilen Güzel Ahlak Allah Aşkının Bir Tecellisidir 



Müminin Allah aşkının ispatı, dünyada imtihan olarak yaratılan zorlukları sevinçle karşılamasıdır. Müslüman daima çetin ortamlardan, zorluklardan yılmayacak tam aksine onları rahmet olarak görecek bir ruh yapısına sahip olursa bu gerçek bir aşkın alameti olur. Çünkü Yüce Allah’ın yarattığı imtihanın bir gereği olarak Müslümanlar en zor koşullarla ve en çetin zamanlarla denenirler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s.) çocuk yaşta kuyuya atılmış, daha sonra vezirin eşinin iftirası ile uzun yıllar zindanda kalmıştır. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış, tüm peygamberler (peygamberlerimizi tenzih ederiz) delilikle veya büyücülükle suçlanmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Fakat Allah, ne zorluk meydana getirirse getirsin müminler, Allah’a olan aşklarında kararlılık göstermişlerdir. O’na olan aşklarını en güzel şekliyle ifade etmişler ve her koşulda Rabbimizin kendileri için yarattıklarını bir güzellik ve hayır olarak görmüşlerdir. 



Samimi bir Müslüman, zorluk ve çile gerektiren ortamları, Yüce Allah’ın özel olarak yarattığını bilir. Hz. Yusuf (a.s.)’ın kuyuda yaşadıkları, Hz. Musa (a.s.)’ın firavunla mücadelesi, Hz. İbrahim (a.s.)’ın ateşe atılması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mağarada müşriklerden gizlenmesi gibi zorluklar aslında Allah’ın kader ilminin birer tecellisidir. 

Burada verilen birkaç örnekte olduğu gibi Allah’ın insanların kaderlerinde yarattığı her detay müminlerin, tehlikeli ve zor hareketlere karşı sabırlarının denendiği ortamlardır. Müminler her türlü zorluk ve çile ortamında sabırlı olur ve “Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun Sana olan aşkımdan, sevgimden ve muhabbetimden asla vazgeçmem. Ne kadar zorluk olursa olsun yine vazgeçmem. Daha da şiddetli sıkıntı olsa yine bırakmam. Canımı alsalar, malımı alsalar yine vazgeçmem” diyebiliyorsa bu müminin samimi sevgisinin ve Yüce Allah’a duyduğu derin aşkın gücünün tecellilerinden biridir. Ama asıl olan; zorluk zamanında, yani kişinin nefsiyle mücadele ettiği anlarda bu duasına uygun bir ruh hali ve akıl yapısı göstermesidir. 



4 Temmuz 2014 Cuma

MÜMİN AHLAKI



Yüce Allah’ın beğendiği tek bir Müslüman karakteri vardır. Müslüman karakterinde birbirinden farklı kadın ve erkek özellikleri, toplumun insanlara yüklediği farklı roller, makam, mevki, meslek ya da mala dayalı sınıfsal farklılıklar ya da bu sınıfların ve mesleklerin kalıp-laşmış özellikleri yoktur. Müminin tek özelliği takva sahibi olması, çeşitli olaylar ve kişiler karşısında mümin vasıflarından taviz vermemesidir.
Samimiyet
Müminlerin kişilik yapılarının temelini samimiyet oluşturur. Çünkü samimiyet her ortam ve durum karşısında müminin Yüce Allah’ın beğendiği tavrı sürdürmesi, hiç kimsenin görmediği ve bilmediği anlarda bile nefsinin isteklerine karşı gelerek daima Rabbimiz’in sınırlarını koruması anlamına gelir. 
Zorlu ortamlarda da Yüce Allah’a olan teslimiyetin kaybedilmemesi
Müminlerin zorluk anlarında Allah’a olan güven ve teslimiyetleri tamdır. Bu teslimiyet nedeniyle müminler, iman etmeyen kişilerde rastlanan tavır veya üslup değiştirme, geriye çekilme, savunduğu fikirlerden vazgeçme gibi bozuk kişilik yapıları sergilemezler.
Daima Allah’ın nimetlerini hatırlayıp şükretmek
Müminlerin örnek kişilik yapılarından biri de gerek kendilerine sunulan imkânlar gerekse gördükleri güzellikler karşısında tüm bu imkânları ve güzellikleri sunanın Yüce Allah olduğunu hatırlayıp, hemen O’na şükretmeleridir.
Kınayıcının kınamasından korkmama
Müminler; karşı tavır alma, manevi baskı, tepki, alay, kınama, suçlama gibi eziyet verici sözler veya fiziksel saldırı gibi fiili davranışlarla da karşılaşacaklardır. Fakat bu davranışlar karşısında müminlerin tepkileri sabırlı, cesur ve dirayetlidir.
Sözlerinin güvenilir olması
Müminler, Allah’ın her an her yerde kendileri ile birlikte olduğunu, hesap gününde söyledikleri sözlerden sorguya çekileceklerini bildikleri için yalan söylemez (Ahzab Suresi, 70), yakınları aleyhine bile olsa doğruyu söylemekten çekinmez (Nisa Suresi, 135), yanlış tavır içinde olan birini gördüklerinde onu güzel bir şekilde uyarmaktan kaçınmaz, yapmayacakları şeyler için söz vermezler (Saf Suresi, 2–3). Müminlerin Allah korkularından kaynaklanan Kuran’ın hükümlerine bağlılıkları, sözlerinin güvenilir olmasını sağlar.
İbadetlerin titizlikle korunması
Müminlerin en belirgin karakter özelliklerinden biri de ibadetlerinde kararlı olmalarıdır. 5 vakit namaz, oruç, hac, zekât gibi farz olan hükümler dışında Allah için yaptıkları her eylem, konuşma, hal ve tavrın da birer ibadet olduğunu bilirler. 
Dikkatin ve şuurun açık olması
Yaşadığı her anın Allah’ın kontrolü altında olduğunu bilen mümin, sürekli olarak açık bir şuura ve dikkate sahiptir. Kuran’da bildirilen emir ve yasaklara azami dikkat ettiği, günaha girme-meye çalıştığı ve her ortamda ecir fırsatını gözlediği için doğal olarak şuuru her zaman açık olur.
Coşkulu, neşeli ve canlı olmak
Müminlerin; Allah’ın varlığından, O’nun rızasını kazanmaktan, Allah’a duydukları derin saygı ve aşktan kaynaklanan son derece canlı, coşkulu ve neşeli bir yapıları vardır. Bu yapıları gözlerine canlı bakışlarla, bedenlerine yaşıtlarına göre daha genç bir görünümle, yüzlerine ise nur olarak yansır.
Müslüman Karakterinin Tek Olmasının Nedeni, Allah’ın Rızasını Kazanma İsteğidir
Müminler, Allah’a duydukları samimi sevgi ve saygı dolu korku nedeniyle O’nun “Selam” (güven ve esenlik) sıfatının en çok tecelli ettiği kimselerdir.  Rabbimiz’in her an kendilerini izlediğini ve ahirette her yaptıklarından hesaba çekileceklerini bilen müminler, bu nedenle bir tek Allah’ın rızasını kazanmak için O’nun beğendiği, Kuran’da çeşitli örneklerle ve ayetlerle tarif ettiği Müslüman karakterine sahip olabilmek için büyük titizlik gösterirler.
Bir Ayet, Bir Hadis
Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'.
(Fatır Suresi, 10)
Su, buzu erittiği gibi güzel ahlak da günahları eritir; sirke balı bozduğu gibi kötü ahlak da ameli bozar. (Taberani)
YAKLAŞAN ÖLÜM ANI
Ölümden kaçmaya kimsenin gücü yetmez. O halde her insanın ölüm için hazırlıklı olması gerekir. İnsanın, ölüm gerçeğine hazırlıklı olmak için; Allah katında sonradan pişman olacağı hiçbir davranışı yapmaması, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için her an güzel davranışlarla davranması, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması, Boş amellerden yüz çevirmesi, faydalı ve hayırlı işlerde yarışması, Dünyevi hırslara kapılmaması nefsinin oyunlarına aldanmaması gerekir.
Madem gerçek budur, öyleyse bu gerçeğin dünyadaki her şeyden daha önemli olduğunu iyi anlamak gerekir. İnsanın, hayatında karşısına çıkacak muhtemel olaylar için önceden hazırlık yaptığı gibi, hatta daha da fazla, ölüm ve sonrası için benzeri bir hazırlık yapması en mantıklı hareket olacaktır.