9 Haziran 2016 Perşembe
İnsanın Nefsini Kınaması Aklın Açılmasına Vesile Olur
İnsan, Yüce Allah’ın yarattığı imtihan gereği dünyada çok farklı olaylar ve kişilerle denenir. Fakat insanın denenmesi sadece çevresi ile sınırlı değildir. İnsan ayrıca kendi iç dünyasında yaşadıklarıyla da imtihan olur. İşte insanın iç dünyasında yaşadığı bu imtihanın adı nefistir. Eğer insan nefsini arındırıp temizleyebilirse Yüce Allah’ın rahmetini ve cennetini umabilir.
Nefis nasıl temizlenir?
Niçin nefsi temizlemek gerekir?
Nefis Yüce Allah’ın dilemesi dışında- kişinin ihlasını kırmak, samimiyetini zedelemek için benliğinde var olan her türlü kötü fikir ve düşünceyi destekleyecek şekilde hareket eder. “Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’, Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).” (Şems Suresi, 7-8) ayetleriyle de haber verildiği gibi insan benliğinde ‘sınır tanımaz günah ve kötülüğü’ barındıran bir varlıktır. Bu nedenle bir insanın samimi olarak iman edebilmesi için nefsini arındırıp temizlemesi gerekir. İnsanın nefsini temizleyebilmesi için öncelikle nefsi besleyen özelliklerin neler olduğunu çok iyi teşhis etmesi lazımdır. Bu tıpkı bir doktorun hastalığın kaynağını bulmak için çeşitli tetkikler yaptırmasına benzetilebilir. Hastalığın sebebi bulunduktan sonra tedavisi elbette daha kolay olacaktır.
www.seytaninsistemi.com
Nefis Şeytanın Kullandığı Yöntemlerle Beslenir
Büyüklük Gururu
İnsanların sonsuz cehenneme gitmelerine sebep olacak tehlikeli bir özellik olan enaniyet, kişilerin kendilerini çok beğenmeleri ve herkesten üstün görmelerine neden olarak nefsi besler. Kendi akıllarına çok güvenen bu insanlar, Yüce Allah’ın Kuran’da emrettiği doğru yol yerine kendi koydukları kurallar ve prensipler doğrultusunda hareket ederler. Oysa bu koydukları kuralların tamamı nefsin istek ve tutkularını tatmin etmeye dayalıdır. Dolayısı ile Yüce Allah’ın beğenmediği çoğu davranış kalıpları ve yaşam biçimleri bu prensip maskesi altında meşru bir zemine oturtulur. Fakat, Kuran’da Yüce Allah nefsin bu en önemli kaynağı olan gurura karşı kullarını şöyle uyarır:
“Ona: “Allah’tan kork” denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.” (Bakara Suresi, 206)
Övünme
Nefsin en önemli beslenme kaynaklarından biri övünmedir. Her insanın kendini diğer insanlardan üstün gördüğü bir övünme sebebi vardır. Bu; zenginlik, güzellik, makam ve mevki, eğitim durumu, kültür, mal ve çocuklar gibi birçok konu olabilir. Nefis sahip olunan bu özellikleri ön plana çıkararak insanların övgüsünü kazanmaktan büyük bir zevk alır. Ancak övgü duyulan şeylerin gerçek sahibi Yüce Allah’tır. Bu nedenle övgüye layık olan da O’dur. Rabbimiz kullarına bahşettiği farklı üstün özelliklerle sadece onları denemektedir. Nefsin isteği doğrultusunda hareket ederek onu övmek ise insanı kayba sürükleyecektir. Nitekim Yüce Allah bu gerçeğe Kuran ayetlerinde şöyle dikkat çeker:
“(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü. Hayır; ileride bileceksiniz. Yine hayır; ileride bileceksiniz. Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.” (Tekasür Suresi, 1-6)
İlgi çekme
Nefis toplum içinde değer kazanmak için farklı olduğunu gösterip, üstünlük elde etmek için insanı değişik hayat tarzları, farklı konuşma üslupları kullanmaya zorlar. Nefsin etsine girmiş insanlar, gençlik, güzellik, zenginlik, iyi eğitim görmek, yabancı dil bilmek gibi özelliklerini bir şekilde belli etme çabasındadırlar. Nefisleri onları diğer insanlardan farklı olduğuna inandırmaya çalışır. Bu şekilde karşılarındaki insanların ilgisini çekerek onların hayranlığını kazanmayı amaç haline getirtir. Aslında bu nefsin kıskançlık ve kibirini tatmin etmek için kullandığı son derece ilkel bir yöntemdir. Bu şekilde kişinin kendisini (Yüce Allah’ı tenzih ederiz) ilah edinmesini amaçlar. Onu sadece insanların beğenisini kazanacak davranışlar geliştirerek tamamen kısa ve geçici olan dünyaya yöneltir ve Allah’ı düşünmekten alıkoyar, Allah’ı hoşnut edecek davranışlarda bulunulmasını engeller ve Kuran ahlakından uzak yaşamalarını sağlar.
www.basitliginkirlikulturu.com
İnsan; nefsine karşı son derece dürüst ve samimi yaklaşmalı, nefsinin Kuran ahlakına aykırı taleplerini asla kabul etmemeli ve ona sahip çıkmamalıdır. Çünkü nefsini kötülüklerden arındırıp eğitebilmesi, ona boyun eğdirebilmesi ve terbiye edebilmesi ancak bu yolla mümkün olabilir. Bunun için nefsini hiçbir zaman için kendi benliğinin bir parçası gibi görmemeli, hiçbir zaman için ondan yana tavır koymamalı ve onu savunmamalıdır. Onun daima haksız olduğunu, telkinlerinin Kuran ahlakına ve sünnete uygun olmadığını, şeytanın sözcülüğünü yaptığını bilmeli, ondan gelen sözleri bu anlayış ile değerlendirmelidir.
Dünyevi İstek ve Arzular
Nefis tamamen dünyaya yönelik bir hayat tarzını amaçladığı için para, mal, çocuklar, kariyer gibi kendini hoş tutacak, rahat yaşatacak, insanlardan daha üstün olduğunu hissettirecek hırs ve arzularla beslenir. İnsanı ölümle birlikte hayatın son bulacağına inandırır, bunun için “dünyaya bir kere daha mı geleceğim” mantığını ileri sürerek, dünyadaki tüm nimetleri ve zevkleri sınır tanımaz bir tarzda tüketip kullanmayı hedefler. Sürekli olarak gezerek, boş konuşarak, boş işlerle uğraşarak zamanı boşa harcamaya yöneltir, dedikodu yaparak hakkında konuştuğu kişinin hatalı yönlerini ortaya çıkarmayı bu şekilde kendini övmeyi ister. Kuran ahlakını yaşarsa sözde özgürlüğünün kısıtlanacağını ileri sürer, gerçekte ise insanı Allah’ın sınırlarını aşmaya zorlar ve günaha sürüklemek ister. Oysa “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 9-10) ayetleriyle de bildirildiği gibi nefsindeki kötülüklere uyan onu sürekli olarak besleyen kişi yıkıma uğrayacak, tüm bu kötülüklerden arınıp temizlenen ise kurtuluşa erecektir.
Bahaneler İleri Sürmesi
Nefis her zaman tembelliğe açıktır. Uğraşmayı, yorulmayı sevmez. İstek ve tutkularının engellenmesinden hoşlanmaz. Bu nedenle insana çeşitli mazeretler ileri sürerek din ahlakını yaşamaktan engellemeye veya mümin ise Allah yolunda yapması gereken bir işte tembelliğe yöneltmeye çalışır. Birtakım mazeretler öne sürerek insanı ertelemeye ve gevşekliğe sürüklemeyi dener. Eğer nefsin küçük isteklerine taviz verilirse, nefsin insan üzerindeki etkisi gittikçe büyür ve bu durum, Allah esirgesin insanın imandan vazgeçmesi ile sonuçlanabilir.
Bu nedenle insan, her ne durumda olursa olsun, nefsine değil, Allah’ın hükmüne göre hareket etmekle, nefsini ezmek ve bencil tutkularını dizginlemekle yükümlüdür.
İnsanın Nefsini Terbiye Etmesi Çok Kolaydır
Allah’la Derin Bir Bağlantının Kurulması
Hz. Yusuf (a.s.)’ın “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim’in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yusuf Suresi, 53) ayetinde dikkat çektiği bildirilen nefis insanı sürekli olarak kötülüğe davet eder. İnsan nefsin bu kötülüklerinden ancak Yüce Allah’la samimi ve derin bir bağlantı kurarak kurtulabilir. Bu bağlantının en etkili yollarından biri O’na dua etmektir. İnsan, samimi kullarının duasına muhakkak cevap vereceğini bilerek (Bakara Suresi,186) Yüce Allah’tan nefsini arındırmasını, aklını açmasını ve derin bir imana sahip olmasını dileyebilir. Ancak Rabbimiz’le yakın bağlantı kurmanın yolları sadece dua ile sınırlı değildir. O’nun büyüklüğünü, yaratışının mükemmelliğini düşünmek, nimetleri anlatmak, Allah’ı övüp (tesbih etmek) yüceltmek ve O’na ibadet etmek de gerekir. Nefis, ancak o zaman hırslardan, korkulardan (gelecek ve kaybetme korkusu gibi) ve bencil tutkulardan arındırılabilir.
www.insankarakterleri.com
Sevilen Şeylerden İnfak Etmek ve Fedakar Olmak
İnsanın nefsi malı yığıp biriktirmeye, cimrilik etmeye, bunları kimseyle paylaşmamaya öncelikli olarak hep kendini düşünmeye, bencil olmaya ve fedakarlıktan kaçınmaya eğilimlidir. İnsan, nefsindeki bu zaaflardan kurtulabilmek için Allah’ın emrettiği Kuran hükümlerini eksiksiz olarak uygulamalıdır. Nitekim Yüce Allah nefislerdeki cimrilik ve bencillik duygusundan kurtulmanın en hayırlı yolunun infak etmek olduğunu şöyle bildirmektedir:
“Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Tegabün Suresi, 16)
Nefsi Kınamak
Nefsi temizlemenin en etkili yöntemlerinden biri de onu sürekli olarak kınamaktır. Müminler nefislerini kınayarak gerçek kurtuluşa ve cennete kavuşacaklarını bildiklerinden “Şu sözümle neyi kastettim? Bu hareketi yapmaktaki amacım neydi? Kalbimden geçen şu düşünceden elde etmek istediğim nedir?” gibi sorularla söyledikleri ve yaptıkları hareketlerde kendilerini denetlerler. Herhangi bir hata veya yanlışlık yaptıklarında bunu diğer müminlerle paylaşarak hem onların aynı yanılgıya düşmesine engel olmaya çalışırlar, hem de nefsin büyüklük gururundan dolayı hiç hoşlanmadığı eleştiriyi yaparak ona acı çektirir ve ezerler. Çünkü nefsin en çok sevdiği şey “kendine benlik vermek”, bu benlik duygusunun sonucu olarak hataları da sahiplenip bunları itiraf etmekten insanı engellemektir. Nefis bu şekilde insanı hatasız olduğuna inandırmaya ve kötülükleri bu şekilde örtüp kapatmaya çok eğilimlidir.
Nefsinin kötü isteklerine tabi olup da onu temizleyip arındırmamış ve dünyada iken nefsini kınayıp eleştirmemiş olan kişinin ahirette nefsini kınaması ise ona bir yarar sağlamaz. Nitekim Yüce Allah Kuran’da, kıyamet gününün hemen ardından kendini kınayıp duran nefsin durumuna yemin etmektedir:
“Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.” (Kıyamet Suresi, 1-2)
Nefsin temizlenmesi insanın kendi içinde vereceği bir mücadeledir ve bu mücadele dünyevi savaşlardan daha güçtür. Çünkü nefis insanın içinde bulunan, sürekli olarak mücadele edilmesi gereken bir düşmandır ve her an galip gelebilmek için fırsat kollar.
Vicdanın Sesini Dinlemek
Vicdan Yüce Allah’ın kullarına nefsin “fücurundan” yani kötülüklerinden kurtulmak için bahşettiği çok büyük bir nimettir. İnsanı Allah’a ve dinin bildirdiği doğrulara, hayırlara yöneltip, iyiyi ve kötüyü ayırt etmesini sağlar. Vicdan, bir anlamda doğruya yönelten Allah’ın sesidir. İnsan sürekli olarak bu sese kulak verdiği ve Kuran’da gösterilen temel prensipleri tam olarak kavradığı takdirde, doğru yolda ilerleyecektir. Mümin günlük hayatta birkaç seçenek arasında seçim yapmak durumunda kaldığında, karşılaştığı seçenekler içinde, Allah’ın rızasına en uygun olanını, dinin menfaatlerine en yararlı olanını seçerken vicdanının sesini dinler. Çünkü ilk olarak vicdan devreye girer ve hangi seçeneğin Allah’ın rızasına daha uygun olacağını insana ilham eder. Ancak ikinci aşamada nefis devreye girer ve onu diğer alternatiflere yöneltmeye çalışır. Bunun için de genellikle insana mazeretler fısıldar. Nitekim Yüce Allah insana bir yarar sağlamayacak olan nefsin bu fısıltıları yerine vicdanının sesini dinleyen kişileri kurtuluşa ulaştıracağını müjdelemektedir:
“Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa, Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.” (Naziat Suresi, 40-41)
İstişare Etmek
Her insanın nefsi, gururla beslendiği için kendi aklını beğenmeye çok yatkındır. Bu nedenle nefis toplum içinde başkasının emri altına girmeyi asla istemez. Hep kendi fikri ve yaptıklarının en doğrusu olduğunu düşünür. İşte nefsin bu özelliğini ezmenin en etkili yolu istişare etmek yani fikir alışverişinde bulunmaktır. İstişare ile insan “kendi aklını beğenen” bir anlayıştan uzaklaşır. Kuran ahlakında da önemli bir yere sahip olan istişare, müminin her işinde en hayırlı sonuçlara ulaşmasını sağlayan hikmetli ve Allah rızasına en uygun olan bir davranıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz müminlerin bu güzel özelliğini Kuran’da şöyle bildirmektedir:
“Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler.” (Şura Suresi, 38)
www.Kuranahlaki.com
Nefsi Kötülüklerden Temizlemek Şarttır
Nefsi kötülüklerden arındırıp temizlemek kişiye pek çok üstün özellik kazandırır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Nefsini temizleyen kişi Allah’la sıcak ve samimi bir bağlantı kurar. Yalnızca O’nu dost ve veli edinir. Allah’a yakınlaşır, en çok O’nu sever ve O’ndan korkar.
Merhametli, şefkatli, fedakar, samimi, ince düşünceli ve mülayim olur. Bu ise kişiye asil bir görünüm kazandırır.
İmanın önündeki en büyük engel olan gururdan kurtulur. Bu kişi mütevazı, alçak gönüllü ve yumuşak huylu olur. Dolayısı ile Yüce Rabbimiz Allah’ın rızasını, insanların ise sevgisini ve saygısını kazanır.
Nefsi temizlemek, aklı açar. Haramlara yönelmek, şirk hali, çekişmek, kötü zan, cimrilik, saygısızlık gibi Yüce Allah’ın beğenmediği ve Kuran’da yasakladığı pek çok kötülüklerden kurtulmaya vesile olur.
Bu özelliklerden kurtulan kişi Kuran ahlakını en güzel biçimiyle yaşar ve Yüce Rabbimiz Allah’ın izniyle dünyanın en güzel ahlaklı insanlarından olur. Cenneti kazanır ve sonsuz bir mutluluğa ve kurtuluşa kavuşur. Yüce Allah bu gerçeği şöyle haber verir:
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr Suresi, 27-30)
Allah Korkusu Aklın, Dürüstlüğün ve Sevginin Temel Nedenidir
Allah korkusu, bir insan için hem imanının çok keskin bir göstergesi hem de onun ebedi hayatını belirleyecek çok önemli bir özelliktir. İnsan, ancak ve ancak Allah’tan korkup sakınırsa ahiretteki sonsuz cennet hayatına kavuşmayı umabilir. Dünyada ise güzel bir ahlaka sahip olabilmek yine ancak Allah’tan korkmakla ve O’nun emirlerine kesin olarak uymakla mümkündür.
Allah’a kavuşacağını bilen ve her tavrının bir karşılığı olduğunun bilincinde olan bir insanla, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını zanneden bir insanın davranışları arasında büyük farklılıklar vardır. Allah korkusu olmayan bir insan her türlü kötülüğü işleyebilir, çıkarları için her türlü ahlaksızlığa göz yumabilir. Örneğin çok sıradan bir sebepten veya dünyevi bir çıkar için “gözünü bile kırpmadan” adam öldürebilen bir insan, bunu Allah’tan korkup sakınmadığı için yapar. Oysa Allah’tan korkan bir insanın değil bir insanı öldürmesi, en küçük bir kötülüğü bile yapması mümkün değildir. Allah’tan korkan kişi, sadakat, vefa, doğruluk, dürüstlük, samimiyet gibi erdemlere sahiptir. Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde bu üstün ahlak özelliklerini sergileyen müminlerden bahsedilmektedir. Gerçekte, tüm insanların özlemini duyduğu ahlak modeli de budur. Allah korkusu olmadığında bir insanda bu özelliklerin gerçek anlamda ve devamlı bulunması asla mümkün olmaz. Allah’tan korkan bir kişiyse, menfaatleriyle çatışan bir durumda bile Allah’tan ve cehenneme girip azapla karşılık görmekten korktuğu için Kuran ahlakını yaşar.
www.Allahkorkusu.com
Müminler Sadece Allah’ı Hoşnut Etmeye Çalışırlar
AllahkorkusuMümin, Allah’ın herşeyin hakimi olduğunu, yegane güç ve kuvvet sahibi olduğunu, herşeyin Allah’ın dilemesi ile var olup, varlıklarını sürdürdüklerini bilir. Bu yüzden, gerçekte hiçbir güç ve kuvvete, etkiye sahip olmayan yaratılmışların rızasını gözetmenin faydası olmayacağının bilincindedir. Bu dünyada Allah’tan korkarak O’nun rızasını araması, kişiyi, ahiretteki korkunç azaptan kurtaracak bir ameldir:
“Allah’ın rızasına uyan kişi, Allah’tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o.” (Al-i İmran Suresi, 162)
Küçük büyük herşeyin ortaya döküleceği, ellerin ve derilerin şahitlik edeceği bir vakit gelecektir. Bundan korkan mümin hayatını bu gerçeğe göre yaşar ve Allah’ın rızasından kesinlikle hiçbir şart ve koşulda taviz vermez. Hz. Yusuf (a.s.)’ın tavrı bu konuda çok güzel bir örnektir. Hz. Yusuf (a.s.) kendisiyle birlikte olmak isteyen kadının tüm tehdit ve entrikalarına rağmen iffetini korumuş, Allah’ın rızasından asla taviz vermemiş ve O’nun sınırlarını çiğnemektense zindana girmeyi tercih etmiştir. Allah bu üstün ahlakı ayetlerinde şöyle bildirir:
“Kadın dedi ki: “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.” (Yusuf) Dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.”” (Yusuf Suresi, 32-33)
Her Zaman Vicdanıyla Hareket Eder
Allah’a kulluk eden kişi, nefsinin istek ve arzularına itaat etmez. Bile bile böyle davrandığı takdirde dünyada ve ahirette Allah’ın gazabına uğramaktan şiddetle çekinir. Aksi bir tavır gösterdiği takdirde aşağıdaki ayetlerin hükmüne gireceğinden korkar. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur. (Rum Suresi, 29)
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?” (Casiye Suresi, 23)
Şeytan ve nefsi, insanı en başta Allah korkusundan uzaklaştırmaya çalışır. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan korkmanın gereksiz, hatta yanlış olduğu, asıl önemli olanın Allah sevgisi ve kalp temizliği olduğu gibi batıl telkinlerle onun Allah'tan korkup sakınmasını engellemek ister. Oysa Kuran'ı okuyan şuurlu bir insan, şeytanın bu tür telkinlerinin hiçbir gerçekliği olmadığını, tamamen saptırma ve aldatma amacı taşıdığını rahatlıkla görür. Zira Allah, müminlere Kendisi'nden korkmalarını Kuran'da son derece açık bir biçimde emretmiştir.
www.Kurandasamimiyet.com
Allah’tan Korkan Kimse Tüm Güzel Ahlak Özelliklerini Yaşar
Allah’tan korkan kişi; sadakat, vefa, doğruluk, dürüstlük, samimiyet gibi tüm güzel ahlaka ait tavırları gösterir. Kuran’ın birçok yerinde bu üstün ahlak özelliklerini sergileyen müminlerden bahsedilir. Gerçekte, tüm insanların özlemini duyduğu insan modeli de budur. Fakat, Allah korkusu olmadığı takdirde bir insanda bu özelliklerin gerçek anlamda ve devamlı bulunması asla mümkün değildir. Çünkü Allah’tan korkmayan bir kişi kendi menfaatleriyle çatıştığı anda Kuran ahlakını değil, çıkarlarının gerektirdiği davranış biçimini benimseyecektir. Bu gibi kişiler Yüce Allah’tan, O’na hesap vermekten, cehenneme girip kötü davranışlarının karşılığını görmekten korkmadığı için böyle davranmasını engelleyen bir endişesi yoktur.
Allah’tan Korkan Kişi Kimse Görmediğinde de Allah’ın Sınırlarını Korur
Allah’a karşı derin bir haşyet duyan kişi, insanların arasında bulunduğu zaman da, kimsenin görmediği ortamlarda da Allah’a karşı gelmekten aynı titizlikle sakınır. Çünkü bir kötülüğü, ister herkesin içinde isterse yalnız başına yapsın, ister açığa vursun isterse saklasın, Allah’ın bunu bileceğini, Allah’ın açığı da gizliyi de, gizlinin gizlisini de bildiğini ve kendisini tümünden sorguya çekeceğini bilir. Bu konudaki samimiyetini Allah’ın deneyeceğini ve imtihan kastıyla kendisine çeşitli fırsatlar, uygun ortamlar yaratacağını da bilir. Allah bir ayetinde müminlere şöyle emretmiştir:
“Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.” (Enam Suresi, 120)
Allah’tan Korkan Kişi Her Durumda Allah’a Yönelip Döner
Allah’tan gereği gibi korkup sakınan müminler, Allah’tan karşılık görme konusunda son derece hassastırlar. Öyle ki kendilerine isabet eden bir musibet karşısında veya işlerinde bir olumsuzluk hissettiklerinde ya da herhangi bir sıkıntıya uğradıklarında hemen bir vicdan muhasebesi yapar, Allah’ın hoşnut olmayacağı bir şey yapıp yapmadıklarını gözden geçirirler. Ve Allah’tan bağışlanma dileyip, O’na dua ederler.
Allah’ın rızasını kazanmaya olan düşkünlükleri ve aynı şekilde O’nun rızasını kaybetmekten duydukları korku, onları son derece duyarlı hale getirmiştir. Bu konuda da Hz. Davud (a.s.)’ın tavrı müminler için güzel bir örnek teşkil eder. Kuran’da Hz. Davud (a.s.)’ın Allah’a gösterdiği derin saygı bu mübarek peygamberin yaşadığı bir olay anlatılarak şöyle haber verilir:
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı. Davud’a gittiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.” “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.” (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır. (Sad Suresi, 21-25)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Hz. Davud (a.s.) son derece adaletli bir karar verdiği ve hükmünün doğruluğu açıkça belli olduğu halde Allah korkusu ile Rabbimiz’e yönelmiş ve yine de bağışlanma dilemiştir. Kuşkusuz içte yaşanan bu korkunun taklidi mümkün değildir. Bu, ancak Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edenlerin Allah’a olan sevgilerinden ve saygılarından dolayı, Rabbimiz’in rızasını kaybetme korkusudur.
Allah Korkusu ve Allah Sevgisi Birbirinden Ayrılmaz
İnsan, Allah’ın sevgisini kaybettirecek kötülüklerden Allah korkusu sayesinde sakınır. Örneğin bir ayette, “… Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Nisa Suresi, 36) buyrulmaktadır. Allah korkusu olan insan, büyüklük taslayıp böbürlenmekten şiddetle kaçınarak Allah’ın sevgisini kazanacağını umduğu bir hareket yapmış olur. İşte bu nedenle, Allah korkusu ve Allah sevgisi birbirinden ayrılmaz.
Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifte Allah korkusunun önemini şöyle belirtir:
Muaz! Sana her taşın ağacın ve duvarın yanında nerede olursan ol Allah’tan korkmanı, işlediğin her günahın ardından gizlisine gizli, aleni olanına da aleni tevbe etmeni tavsiye ederim.” (Ebu Nuyam el-Ilye, Beyhaki, ez-Zühd’de açıklamışlardır; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.793)
www.dunyaahiret.com
Allah Korkusu Bir Anda Kazanılabilir
Allah korkusu elde edilmesi zor olan, birtakım aşamalardan geçerek kazanılacak bir his değildir. Aksine şuuru açık, düşünen her insanın kolaylıkla derinden hissedebileceği bir duygudur. Bir insanın gerçek Allah korkusunu elde edebilmesi için samimi tek bir tefekkürü bile yeterli olabilir. Yalnızca bir an ölümü, ölümden sonra karşılaşacaklarını düşünüp, Allah’a karşı saygı dolu bir korku hissedebilir. İnsanın bu üstün ahlak özelliğine sahip olması duasına, samimiyetine ve vicdanını kullanmasına bağlıdır. Bu üstün ahlakı göstererek Allah’ı gereği gibi takdir edebilen bir kişi, hem dünyada huzur içinde yaşayacak, hem de ahirette Allah’ın hoşnut olduğu samimi müminlerle birlikte kurtuluşa ermeyi ümit edecektir. Yüce Rabbimiz’in iman eden ve Kendisi’nden samimiyetle korkan kullarına bildirdiği müjde şöyledir:
“Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan-içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah’ın Katında olanlar daha hayırlıdır.” (Al-i İmran Suresi, 198)
Allah’tan gereği gibi korkabilmek Allah’ın büyüklüğünü, şanını ve azametini, üstün makamını, sonsuz ilim ve kudretini, kulları üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini, dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli akılda tutmak ve tefekkür etmekle, Allah’ın vaadine, tehdidine, hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının sonsuzluğuna ve korkunçluğuna kesin olarak iman etmekle mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah korkusuna vesile olur. Bu korku da insanın tüm tavır ve davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah’ın beğendiği, hoşnut olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Allah’tan korkan kişi O’nun sınırlarını korumaya karşı derin bir hassasiyet içinde olur.
Sayın Adnan Oktar Allah korkusunun güzel ahlak kazandırdığını anlatıyor:
ADNAN OKTAR: Çok korkunç bir sistemdir Allah’a inanmamak, Allah’ı sevmemek. Diyorlar ki: “Sadece Allah’ı sevsek olmuyor mu?” Hristiyan rahipler Allah’ı sadece seviyorlar, Allah’tan korkmuyorlar ve müthiş bir çöküş oluyor. Mesela Yunanistan’da Papazlar toplandılar dua ediyorlar. Allah’tan korkmadan Allah sevgisiyle bir yere varamazsın. Allah korkusu akıl sağlar. Allah korkusu olmadığında aklın gider. Allah korkusu dürüstlüğü sağlar.
Allah’ı seven kişi, çıkarı çatıştığında da gerekeni yapar... ...Onun için bazıları her türlü ahlaksızlığı yapabiliyorlar. Mesela, mağazanın içinde gelip kadını bıçaklıyorlar. Adam adı gibi emin kimsenin bir şey yapmayacağından. Seyrediyor millet. “Ne oluyor?” dersin içeriye girdiğinde. Bük kolunu al elinden bıçağı. Üstüne yürüdün mü hiçbir şey yapamaz çünkü sen onun hasmı değilsin ki. Senden çekinir o. O, ona sinirlenmiş. Araya girersin. “Allah’tan kork” dersin, nasihat edersin. “Kendine gel. Şeytandan Allah’a sığın” dersin. “Bu Allah’ın kulu, delirdin mi sen?” dersin, inşaAllah. (25 Temmuz 2012 A9 TV)
ADNAN OKTAR: Allah korkusunun olmamasını istiyorlar, Allah sevgisinin olmasını istiyorlar. Sırf Allah sevgisi olursa, Allah sevgisini yaşayacaklarını ortam olmaz. Allah korkusu olmadığında dinsizlik dünyaya hakim olur. Sevgi, şefkat, merhamet, iyilik, güzellik, aklın hep kökeninde Allah korkusu vardır. Allah korkusu olmadığında akıl almaz zulüm yapabilir insanlar. “Ben Allah’ı seviyorum” der, anormal her şeyi yapabilir. Ama Allah korkusu güzel ahlakın, güzel davranışın temelidir. Eğer insan Allah’tan korkuyorsa yalan söylemez. Allah’tan korkuyorsa helale, harama dikkat eder. Allah’tan korkuyorsa vefalıdır, sadakat gösterir, neme lazımcı olmaz. Allah’tan korkmuyorsa vefa duygusunun bir anlamı kalmaz adam için.“Allah’ı seviyorum” der, hiçbir şey yapmaz. Sürekli Allah’tan bir şeyler ister, Allah’a bir şeyler vermek istemez. Allah’ın ihtiyacı yoktur tabi… Ama Allah için kendinden bir şey vermek istemez. Malını da vermek istemez, malını da harcamak istemez. Allah ona versin ister malı. Allah için dağıtmaz. Allah korkusuyla insan malı dağıtır. Allah korkusu hikmetin, aklın da başıdır. Yani insanın aklı yok olur, aklı gider Allah korkusu olmadığında. Onun için Allah korkusu çok büyük bir nimettir. (22 Temmuz 2012, A9 TV)
www.Adnanoktardiyorki.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)