26 Aralık 2014 Cuma
Allah'tan 'En Hayırlısını' Ümit Etmek
Allah'ın Kuran'da bildirdiği güzel ahlak özelliklerinden biri olan "ümitvar olmak", şartlar ne olursa olsun Allah'a teslim olmak ve hiçbir üzüntüye ve kaygıya kapılmadan, olayların er veya geç müminler için en hayırlısıyla sonuçlanacağının bilincinde olmaktır.
İman eden bir kimse, ne kadar büyük zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın, yine de asaletinden ve saygınlığından hiçbir şey kaybetmez. Bu kararlılığı ise, Allah'a karşı duyduğu sevgi ve güvenden, kadere tam anlamıyla teslim olmasından ve dünya hayatının geçiciliğini kavramış olmasından kaynaklanır.
Allah'ın Kuran'da gösterdiği doğru yoldan uzak yaşayan kimi insanlar, her olumsuz gibi görünen olay karşısında üzüntü ve karamsarlık duyar. Bundan dolayı iç karartıcı, mutsuz, sıkıntılı bir hayat sürerler.
Mümin bir kimse ise hangi şartlar altında olursa olsun Allah'a yönelir ve olaylardaki güzel ve hayırlı yönleri görür. Hiçbir zaman için "Neden böyle oldu?", "Keşke böyle olmasaydı." gibi sözler sarf etmez. Dua ederken de Allah'tan daima "en hayırlısını" ister. Çünkü kendisi için neyin hayırlı olduğu "gayb"dır ve gaybın bilgisi yalnızca Allah katındadır. Bu konuda müminin bir bilgisi yoktur. Sonsuz ilmiyle herşeyi kuşatan Yüce Rabbimiz, onun için en hayırlı olanın ne olduğunu bilir. Örneğin Allah'ın dinine son derece bağlı olan bir mümin, hidayet bulmasını istediği bir yakınının da iman etmesini, ibadetlerini uygulamasını isteyebilir, bunu ümit ederek Allah'a dua edebilir. Duasının çok güzel ve iyi niyetli bir istek olduğu açıktır. Ancak, "Yine de en hayırlısını Rabbim bilir." diye düşünür. Bir insanın ancak Allah dilerse iman edebileceğini bilir. Bu nedenle sevdiği bir kişi hidayete ermiyorsa bunda bir hayır olduğunu düşünür ve asla üzüntü ve ümitsizliğe düşmez. Rabbimiz bu gerçeği bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirir:
"Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir." (Kasas Suresi, 56)
Müminler için ümitsizliğin hiçbir koşulda söz konusu olmadığına ilişkin Kuran'da pek çok örnek yer almaktadır. Allah Kuran'da iman etmeyenler tarafından sürgün edilmiş, zindanlarda tutulmuş peygamberlerden ve salih müminlerden bahsetmektedir. Müminler bu gibi zorluklar karşısında da asla ümitsizliğe kapılmazlar. Karşılarına çıkan olay ilk bakışta çok olumsuz gibi gözükse de, bunun kendileri için pek çok hayırlara vesile olacağını bilirler. Bu nedenle de hiçbir şekilde ümitsizliğe kapılmaz, Allah'a tevekkül ederler. Kimi zaman çaresi olmayan bir hastalığa da yakalanabilirler. Bu durumda da yine şartlar ne zor olursa olsun, ümitvar olan, tevekküllü, Allah'ın yarattığı hikmetleri ve hayırları düşünen bir tavır içinde olurlar.
Amaçları hayatlarının her anında en güzel ahlakı gösterebilmektir. Bu nedenle karşılaştıkları her olaya hayır gözüyle bakar, zorluklar karşısında en güzel şekilde sabreder ve daima Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırlar. (Harun Yahya, Kuran'da Ümitvar Olmak)
Allah Kuran'da müminlerin bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
Bütün Sorunların Çözümü: İman Zafiyetini Ortadan Kaldırmak
Dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan çeşitli sorunların asıl kaynağı iman zafiyetidir. İnsanların asıl ihtiyacı olan, imanlarının kuvvetlenmesi, maneviyatlarının takviye edilmesidir. Bu durumda öncelikle yapılması gereken, iman zafiyetini ortadan kaldırmaktır.
İman eden bir insan yaşamının her anında itidalli tavırlar sergilemekle; sadece tavır ve hareketlerine değil, konuşmalarına da sürekli bir özen göstermekle yükümlüdür. Her zaman, her ortamda, yapılan her sohbette, yazılan her yazıda Allah’ın razı olacağı umulan ve Müslümana yakışır bir üslup kullanmalıdır. Özellikle yazılı ya da sözlü basın yolu ile geniş kitlelere hitap eden insanlar, bu konuda büyük bir sorumluluk altında olduklarının bilincinde olmalıdırlar. Bu kişiler Allah’ın güç ve kudretinin farkında olan bireyler olarak daima Allah’ın Şanını yüceltmeli, helal ve haram sınırlarına dikkat etmeli, din ve mukaddesatla ilgili ifadelerde saygıda kusur etmemek için son derece titiz davranmalı, sözün en güzelini söylemeye özen göstermelidirler.
Ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. (İbrahim Suresi, 24–25)
Güzel Sözün Teşvik Edilmesi Neden Önemlidir?
Güzel söz; insanları Allah’a çağıran, Kuran ahlakına uymaya davet eden, olaylardaki hayır yönünü vurgulayan, ümitsizliğe sürükleyici ifadelerden kaçınan sözdür. Kuran-ı Kerim’de birçok ayette, iman edenlerin güzel söz söylemeleri ve güzel söze uymaları tavsiye edilmiştir. Buna rağmen günümüzde birçok makalede olması gerekenden çok daha farklı bir üslup kullanılabilmektedir. Ağırlıklı olarak siyasi konuların işlendiği gazete ve dergilerdeki makalelerde, insanları endişeye sürükleyen, mukaddesata ait konularda saygıda kusur eden, kendince alaycı, ümitsiz, şikayetçi, sürekli olarak olumsuzlukların dile getirildiği bir üslup kullanılabilmektedir. Örneğin dünyanın birçok ülkesindeki Müslümanların maruz kaldıkları zulüm, şikâyetçi bir üslup kullanılarak, olumsuz detaylar verilerek, hiçbir çözüm yolu ortaya konmadan aktarılabilmektedir. Halbuki böyle bir üslubun kullanılması, yeterince bilgi sahibi olmayan bazı Müslümanları yılgınlığa düşürebileceğinden son derece yanlış ve tehlikelidir. İnsanlara faydası olmayan, okuyana sadece vakit kaybettiren boş ifadelerle dolu bu tarz yazıların, mevcut sorunların hiçbirine çözüm olamayacağı da açıktır.
Yazılı basında zaman zaman karşımıza çıkan bu yanlış üslup, aynı şekilde bazı televizyon programlarında da kullanılmaktadır. Birçok program genellikle hem kullanılan üslup hem de içerik olarak insanların boşa vakit geçirecekleri tarzda hazırlanabilmektedir. Birçok kanalda rekabet adı altında, aynı türden, insanları düşündürmekten ve geliştirmekten uzak programlar yayınlanmakta; insanların asıl ihtiyacı olan Allah sevgisi, iman hakikatleri, güzel ahlak gibi hayati konular ise adeta görmezlikten gelinmektedir. Bu yoğun telkin karşısında birçok insan olumsuz etkilenmekte, adeta uyuşmakta ve bu uyuşukluk hali söz konusu kişilerin hemen hemen bütün hayatlarına da etki etmektedir. İnsanlar bir süre sonra, aldıkları bu olumsuz telkinle yaşanan zulümlere ve haksızlıklara karşı ya tamamen ilgisiz kalmakta ya da sadece korku, endişe veya ümitsizlik içeren tepkiler verebilmektedirler.
İnsanları oyalayan, onları korku ve ümitsizliğe düşürüp pasifliğe iten yazı, haber ve programların yapımından bir an önce vazgeçilmelidir. Yayın politikaları, manevi hastalıklara çare olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Sorunların Kaynağı İman Zafiyetidir
Şunda hiçbir şüphe yoktur ki dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan çeşitli sorunların asıl kaynağı iman zafiyetidir. İnsanların asıl ihtiyacı olan, imanlarının kuvvetlenmesi, maneviyatlarının takviye edilmesidir. Bu durumda öncelikle yapılması gereken, insanların imanlarındaki zafiyeti ortadan kaldırmaktır.
Bazı makalelerde ve televizyon programlarında kullanılan şikayetçi üslubun temelinde de iman zafiyeti yatmaktadır. İman zayıflığından dolayı insanlar herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu unutmakta, olaylara hayır ve hikmet gözüyle bakamamakta, bundan dolayı şikâyet etmekte, korku ve endişeye kapılmakta, sorunlara bir çözüm getiremeyip ümitsizliğe düşmektedirler. Oysa Allah’a iman etmiş ve tam olarak teslim olmuş bir kişi, her olayda bir hayır olduğunu bilir ve içinde bulunduğu durumu, karşılaştığı her olayı bu bakış açısıyla değerlendirir. Ne kadar zorlu ve sıkıntılı olaylarla karşılaşırsa karşılaşsın sahip olduğu kuvvetli iman, onu korku ve ümitsizliğe kapılmaktan alıkoyar.
Bu nedenle, maneviyatı kuvvetlendirmeye yönelik yapılacak çalışmalar son derece önemlidir.
İman Zafiyetini Yok Etmenin Yolları
Gazete ve dergilerin köşe yazılarında imani konular işlenmeli, yerel ve ulusal televizyon kanallarında düzenli olarak maneviyatı güçlendirecek eğitici programlar yayınlanmalıdır. İman hakikatleri, Allah’ın yaratmasındaki deliller anlatılmalıdır. İnsanlara, her olayın Allah’ın kontrolünde gerçekleştiği, her olayda hayır olduğu gerçeği devamlı hatırlatılmalıdır. Sıkça kullanılan karamsar üslup terk edilmez ve insanların imanlarını kuvvetlendirecek kültürel faaliyetler yapılmaz ise sorunlar devamlı artar, mevcut sorunlara da çözüm bulunamaz. Bir Kuran ayetinde ümitsizliğin iman etmeyen kişilere ait bir özellik olduğu şöyle bildirilmiştir:
Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez. (Yusuf Suresi, 87)
Kuran’da da açıkça bildirildiği gibi, ümitsizliğe düşmek Müslümana yakışmayacak bir harekettir. Bu yüzden iman edenlerin bilinçlendirilmesi ve imanlarının sağlamlaştırılması için Müslüman Türk Milletine özellikle de yazılı ve görsel basında görev alan kişilere büyük sorumluluk düşmektedir. Bu konumdaki insanlar yazdıkları yazılarda, hazırladıkları programlarda halkımızın maneviyatını sağlamlaştırmaya, onlara güzel ahlakı anlatmaya özen göstermeli, bunları yaparken alaycılıktan şiddetle kaçınan, mukaddesata saygılı ve Allah’ın sınırlarını titizlikle koruyan bir üslup kullanmaya dikkat etmelidirler.
Allah, Tüm Evrenin Tek Hakimi, Sonsuz Güç Sahibidir
Allah’ın tek güç sahibi olduğu gerçeğini bilen ve hakkıyla görebilen bir insan için zaten Allah’a teslim olarak tevekkül etmekten başka bir yol yoktur. Çünkü bir insanın karşılaştığı her olay, her insan, her konuşma, her ses, Allah’ın denetimi altındadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in de belirttiği gibi Allah’tan gelen herşey mümin için bir güzellik ve bir hayırdır. Müminlerin bu gerçeğin bilincinde olarak yaşadıkları tevekkül anlayışını Allah bir ayetinde şöyle bildirir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Allah’a tevekkül etmeyerek, herşeyi kendi güçlerinin ve kontrollerinin altında zannedenler ise, daima korku, hüzün, endişe ve karamsarlık içinde olurlar. Bu, bir filmi izleyen bir insanın sanki filmin sonunu değiştirebilecekmiş gibi heyecana ve paniğe kapılmasına benzer. Böyle bir korku nasıl son derece yersiz ve gereksiz ise, kaderini izleyen bir insanın da olaylar karşısında benzer hislere kapılması gereksiz ve yersizdir. Örneğin, suçsuz bir insana iftira atanlar Allah’ın kontrolünde varlıklardır. Allah, insanı denemek için bu olayları yaratır. Bunlara sabrettiği takdirde, Allah’ın rızasını, cennetini ve rahmetini kazanmayı uman mümin için üzülüp kederlenecek hiçbir neden olmaz. Ayrıca Allah, müminlere her zaman yardımını gönderir ve onlara işlerinde kolaylık sağlar. Bu, Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah bir ayetinde haksızlığa uğrayanlar için şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle karşılık verir, sonra aleyhine ‘azgınlık ve saldırıda’ bulunulursa, Allah, mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Hac Suresi, 60)
24 Aralık 2014 Çarşamba
Allah müminlere görünmez ve sezilmez yollarla kolaylık ve destek sağlar
Başta da belirttiğimiz gibi dünya bir imtihan yeri olarak yaratılmıştır. Tüm insanlar burada Allah'a ve ahiret gününe olan inançlarıyla denenmektedirler. Allah'ın yarattığı bu imtihan ortamının bir gereği olarak, dıştan bakıldığında kötülük yapanlar da iyi olanlar da aynı şartlarda yaşıyor gibi görünürler. Oysa Allah'a iman edenlerin yaşadığı hayat dini inkar edenlerden çok daha farklıdır. Önceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi Allah iman eden kullarına daima kolaylık verir, onların işlerini kolaylaştırır, zor durumlarda dahi muhakkak bir çıkış yolu gösterir. Bu, Allah'ın açık bir yardımıdır.
Ancak Kuran'da Allah'ın kullarına sezilmez yollarla yardım edeceği, onlara ummadıkları şekilde destek ve kolaylık sağlayacağı da haber verilmiştir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu yardımları birkaç ana başlık altında örneklendirebiliriz.
Allah müminlere meleklerle yardım gönderir
Allah'ın müminlere olan yardımı çeşitli şekillerde tecelli etmektedir. Allah'ın yardımlarından biri, melekleri, zor anlarında müminlerin yardımına göndermesidir. Allah Kuran'da bu yardımı, Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanmış olan bir olayı örnek vererek şöyle haber vermektedir:
Sen müminlere: "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır. (Al-i İmran Suresi, 124-126)
Allah bir başka ayetinde ise müminlere görünmeyen ordularla da yardım ettiğini açıklamıştır:
Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece Biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Ahzab Suresi, 9)
Allah'ın Kuran'da müminlerin daima galip geleceklerini bildirmesi, müminler için güzel ve şevklendirici bir vaaddir. Ancak burada bir noktaya daha dikkat çekmekte yarar vardır. Her yardım Allah'tandır ve kuşkusuz gücün tüm sahibi Allah'tır. Müminler, asıl zafer ve yardımın aslında Allah'a ait olduğunu bilirler. Meleklerin destek olmasının ise, Allah'ın bir müjdesi, kendilerine yardım ve desteğinin meleklerin yardımı şeklindeki tecellisi olduğunu asla unutmazlar. Çünkü Rabbimiz ayetlerinde bu gerçeği şöyle hatırlatmıştır:
Siz Rabbinizden yardım talep ediyordunuz, O da: "Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim" diye cevap vermişti. Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalblerinizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın Katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Enfal Suresi, 9-10)
Allah'ın dilediği kuluna dilediği şekilde yardım edeceğini bilen müminlerin, en zorlu anlarda dahi içlerinde bir güven ve huzur duygusu olur. Bu ruh hali içinde manevi yönden son derece güzel bir hayat yaşarlar.
Allah müminleri düşmanlarına karşı destekler
Allah'ın bir takdiri olarak iman edenlerin sayısı, her dönemde hep az olmuştur. Ancak galip gelenler sayıca üstün olanlar değil, her zaman mümin olanlardır. Müminler Allah'ın verdiği akıl, feraset, basiret, güzel ahlak gibi nimetlerle daima inkar içindeki insalara karşı başarı elde etmişlerdir. Tüm bunların yanı sıra Allah, kimi zaman müminleri inkarcıların gözünde sayıca ve kuvvetçe de çok gösterdiğini ve bunun inkarcılarda yılgınlığa ve korkuya neden olduğunu da haber vermiştir. Allah ayetlerinde Asr-ı Saadet döneminde gerçekleşen böyle bir olayı şöyle bildirir:
Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 44-45)
Az sayıdaki müminin inkarcıların bakış açısında son derece güçlü ve zorlu, kalabalık bir topluluk olarak görülmesi kuşkusuz Allah'ın mucizelerinden biridir ve aynı zamanda müminler açısından da çok büyük bir kolaylık olarak yaşanmıştır. Böylece Allah müminlere başarı kazandırmıştır.
Ayrıca Allah başka ayetler ile Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e, dilediği zaman müminlerin gücünü olduğundan kat kat daha fazla artıracağını bildirmiştir. Sabretmelerine karşılık olarak inanan kullarına umduklarından çok daha büyük bir güç ve zafer vereceğini şöyle vaat etmiştir:
Ey Peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 65-66)
Allah, yukarıdaki ayetlerde bildirdiği gibi, Peygamberimiz (sav) zamanında müminleri sıcak bir savaşın içinde oldukları için inkarcıların gözünde sayıca ve kuvvetçe daha kalabalık ve daha güçlü göstererek müminleri desteklemiştir. Çünkü Allah, müminlerin daima dostu ve yardımcısıdır. İnkar edenler ne kadar çok sayıda olsalar da, ne kadar büyük bir güce sahip olsalar da sonuçta tüm güç Allah'a aittir. Allah tek bir "Ol" emriyle dilediğini yapandır. Allah'a dayanıp güvenen, O'nun sonsuz kudretini, herşeye gücü yeten olduğunu takdir edebilen insanlar daima bunun rahatlığını yaşarlar.
15 Aralık 2014 Pazartesi
Müslüman Bütün Sevgisini ve Dikkatini Allah'a Yöneltir
İnsanların birçoğunun yaşamayı istedikleri ancak bir türlü bulamadıkları gerçek sevgi nasıl kazanılır?
Müslümanların Allah’a yönelik güçlü sevgileri nasıl olmalıdır?
Sayın Adnan Oktar Allah sevgisi hakkında hangi önemli açıklamalarda bulunmuştur?
Sevgi, yalnızca Kuran ile düşünüldüğünde gerçek şekliyle anlam kazanan bir duygudur. İnsanların birçoğu sevgiyi yaşadıklarını iddia ederler. Karşılarındakini sevdiklerini, değer verdiklerini söylerler. Oysa hayatlarına bakıldığında, yaşamları boyunca süreceklerini iddia ettikleri sevginin çok kısa bir zaman içinde tükendiği; sevgilerinin bittiği ve bu kişilerin karşılıklı olarak artık birbirlerini eskisi gibi sevmedikleri görülür. Bu durum bazı insanların gerek arkadaş sevgisi, gerek akraba, gerek iş arkadaşlığı gerekse ikili diyaloglarında hep bu şekilde gelişir. Bunun en önemli sebebi pek çok insanın sevgiyi, asıl yeri olan ruhta değil, fiziki ve maddi birtakım kavramlarda aramalarından kaynaklanmaktadır. Sevgi, fiziki görünüş, maddi imkanlar, sosyal çevre, ortak kültür, meslek gibi kavramlar devreye girdiğinde, gerçek anlamını kaybeder. Yerini bir tür çıkar birlikteliği veya çıkar arkadaşlığına bırakır. Boyutu ne olursa olsun, çıkarlara dayanan bu sözde sevgi ise her zaman için geçicidir.
İnsanların birçoğunun yaşamayı istedikleri ancak bir türlü bulamadıkları gerçek sevgi, ancak Kuran ile ve Allah’ın rızası doğrultusunda düşünüldüğünde yaşanabilir. Eğer insan Allah sevgisini yaşamadan sevgiyi bulma arayışına girerse, ne yaparsa yapsın amacına ulaşamaz. Çünkü gerçek olan tek bir sevgi vardır, o da Allah sevgisidir. İnsanın Allah’ın yarattıklarına, Allah’ın tecellilerine duyduğu sevgi, temelde Allah’ı sevmesinden kaynaklanır. Bir insana, bir çiçeğe veya canlı ya da cansız güzel bir başka varlığa yöneltilen sevgi, ancak temelinde Allah sevgisi varsa anlam kazanır. Bir Müslümanı severken ona gösterilen sevgi, aslında Allah’a yöneltilen sevgidir. Çünkü Müslümanları ruhlarındaki güzel özelliklerinden ve üstün ahlaklarından ötürü severiz. Onlarda gördüğümüz tüm özellikler ise, yalnızca Allah’ın birer tecellisidir. Dolayısıyla onları severken aslında temelde Allah’a karşı coşkun bir sevgi duyarız. Müslüman, Allah’ın sonsuz yaratma gücünü, tüm güzelliklerin tek ve gerçek sahibinin Rabbimiz olduğunu; merhametin, hoşgörünün, affediciliğin Allah’ın ahlakında sonsuz şekilde tecelli ettiğini, Allah’ın sonsuz akıl sahibi olduğunu, herşeyi mükemmel hikmetlerle yarattığını, tüm dünyanın ve yarattığı her canlının kaderini kusursuz şekilde var ettiğini ve Allah’ın sonsuz rahmet sahibi olduğunu düşündüğünde, Allah’a olan sevgisi artar. Allah’ı aşkla, şevkle, kul olma bilinciyle coşkuyla sever. Kendisini yaratan ve saymakla bitiremeyeceği kadar nimet veren, ona çeşitli güzellikler sunan sonsuz güç sahibi Rabbimiz’e çok derin bir sevgi duyar. Müminin Allah’a olan sevgisinde bir sınırı yoktur; Allah’ı sürekli artan bir imanla ve heyecanla sever.
Müslümanlar Allah’a ve Din Ahlakına Derin Bir Sevgiyle Bağlıdırlar
İnsan, Allah’a olan sevgisini, saygısını, Allah korkusunu, takvasını sürekli arttırması ile derinlik kazanır. Allah Kuran’ın birçok ayetinde Müslümanların dinde derin bir kavrayışa sahip olduklarını bildirmektedir. Bunun için insanın Allah’ın sonsuz gücünü ve kudretini çok iyi düşünüp kavramaya çalışması gerekmektedir. Mümin içten gelen samimi bir istekle, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edebilmenin ihtiyacını hisseder. Ruhu ancak Allah’ın varlığından ve Allah’a olan imanından dolayı güç bulur. Samimi bir Müslüman için Allah’ın ve dinin varlığı en büyük mutluluk vesilesidir. İnsan Allah’a olan sevgisinde, saygısında ve Allah’a karşı hissettiği saygı dolu korkuda, daima bir derinleşme isteği içindedir. Bu ihlaslı bir Müslümanın ruhunun doğal bir ihtiyacı olduğu için, bunu hissederek ve şevkle, Allah’tan ister. İnsan Allah’ın sonsuz gücünü gördükçe, yarattıklarına bakıp bunlardaki harikalıkları fark ettikçe Allah’a olan sevgi ve saygısındaki derinlik daha da artar. Dilediği herşeyi mükemmel yaratan Yüce Rabbimiz’in sonsuz mükemmellikte olduğunu düşünmek, sonsuz bir akla ve yaratma gücüne sahip olduğunu bilmek insanın Allah’ın sanatına olan hayranlığını artırır.
Allah Kuran’da, “Elbette bunda ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten ayetler vardır.” (Hicr Suresi, 75) ayetiyle derin bir kavrayışa sahip olmanın önemine dikkat çekmektedir. Din ahlakını derin kavramak ve yaşamak, insanın çevresindeki ayetleri daha iyi görebilmesini, Allah’ın yarattığı güzellikleri daha iyi fark edebilmesini, Allah’a daha güçlü bir sevgiyle bağlanmasını sağlar. Kavrayış derinliği ile, bunun insanın hayatına getirdiği güzellikler orantılıdır. İnsan, Allah’ın Kuran’da beğendiğini bildirdiği ahlakı ve Müslüman ruhunu ne kadar güçlü yaşarsa, ruh kalitesi ve hayatının anlamı da o oranda güzelleşir. Bunun için Allah’ı, Allah’ın yarattıklarını, Kuran’da dikkat çekilen olayları, örnekleri, dinin özünü, ahireti, dünyanın geçiciliğini ve Allah’ın bizim üzerinde düşünmemizi istediği konuları dikkatlice, samimiyetle, Kuran şuuruyla ve anlamayı Allah’tan isteyerek düşünmek gerekir. İnsan düşünürken detayları anlamaya, daha önce fark edemediklerini fark etmeye ve Allah’a hep daha fazla yaklaşmaya niyet etmelidir. Allah’ın bizlerden istediği gereği gibi derin düşünmek ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Allah, insana sürekli olarak Kendisini razı edebilmesi için olanaklar yaratır. Rabbimiz müminlere, iman, hayatını şuurla yaşayacağı şekilde anlayış, Kuran’ı anlayacağı bir akıl, sevgi gücü vermektedir. Bu özellikler insanın Allah’a olan sevgisinde derinleşmesinin, Allah’ın üstün ahlakını daha derin, daha akıllı ve vicdanlı şekilde düşünüp takdir edebilmesinin yollarından birisidir. Allah sevgisi, tüm sevgileri kapsayan ve tüm sevgi çeşitlerinin temelinde olan sevgidir. İnsanın ruhuna en büyük zevki ve mutluluğu veren sevgidir. Allah’ın bizim sevmemiz için yarattığı Müslümanları, güzel varlıkları ve tüm güzellikleri sevmenin tek yolu, Allah’a karşı duyulan karşılıksız sevgidir. Allah’a derin bir sevgi duymayan, Allah’ın tecellilerini de sevemez.
Müslümanın Ruhunu Geliştirmesi ve Derinlik Kazanması Allah Sevgisiyle Olur
İnsanın yaşamak, hayatını devam ettirebilmek için nasıl yemeğe, suya ihtiyacı varsa aynı şekilde Müslümanın da ruhunu geliştirmesi için düşünmeye ve derinliğe ihtiyacı vardır. Tıpkı yaşamak için bedenin ihtiyacı gibi, ruhun da sağlıklı olabilmesi için sürekli tefekkür anlamında bir takviyeye, zenginleştirilmeye yönelmesi gerekir. Bunun için müminler Allah’ın ayetlerine, din ahlakına, Allah’ın rızasına bilinçli bir şekilde yönelirler.
Şuur sahibi ve Allah’ın sonsuz büyüklüğünün farkında olan bir insanın hayatının her anına din hakimdir. Her düşüncesi, her hareketi Kuran ahlakı ve Allah’ın rızası doğrultusundadır. Aklında sürekli olarak, “Allah’a nasıl daha yakın olabilirim?”, “Allah’ın benden razı olması için kendimi nasıl geliştirebilirim?” düşüncesi vardır.
Dindar ve samimi bir Müslüman her zaman mutludur, Allah’a olan imanından kaynaklanan bir heyecan ve şevke sahiptir. Nimetle de zorluklarla da denense, mutlaka kalbi Allah sevgisiyle dolu olarak Allah’a yönelir. Herşeyde çözümü sadece Kuran’da arar. Allah’a kavuşacağı ana kadar, Allah’a olan sevgisi sürekli artar. Ahirette ise bu sevgisinin güzelliğini sonsuza kadar yaşar.
Bazı İnsanların Nefse Ait Sevgiyi Allah Sevgisine Tercih Etmeleri Çok Büyük Bir Hatadır
Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda, Allah korkusu üzerine kurulu bir sistem olmadığı için insanların çoğu kötü ahlak göstermekte bir mahsur görmezler. Dolayısıyla etrafa verdikleri zararı düşünmeden sadece kendi istek ve tutkuları için herşeyi yapabilirler. Birbirlerine karşı saygısız, küstah, alaycı ve gaddar olmaktan sakınmazlar. Birbirlerini Allah’ın tecellisi olan, Allah’ın ruhunu taşıyan değerli insanlar olarak görmedikleri için kızmayı, aşağılamayı, üzmeyi makul görebilirler. Böyle kişiler bir tek kendi çıkarlarını düşündükleri için sevgiden ve merhametten çok uzak, fedakarlığın olmadığı bencilce bir yaşam sürerler. Sadece kendilerini sevdikleri için Allah sevgisinden kaynaklanan samimi sevginin ruha verdiği hissi bilemezler. Bu şekilde sevgisiz yaşamaktan da mutlu değillerdir. Fakat bu durumlarını değiştirmek için de bir çaba göstermezler. Oysa tek yapmaları gereken nefislerini tercih etmeyip Allah’a iman etmektir. Allah Kendisine iman edenlere mutluluk ve huzur vereceğini bildirmiştir. Kuran ahlakını yaşamayan insanların bilmedikleri sır işte budur: Allah canını ve malını Kendisi için veren ve ahireti isteyen müminlere gerçek sevgiyi ve saygıyı yaşatacak ve onları mutlu kılacaktır. Kuran’da müminlerin birbirlerinin velisi olduğu şöyle bildirilir:
“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (mücadele edenler) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır...” ( Enfal Suresi, 72 )
Müminlerin Allah’a ve Allah’ın yarattıklarına karşı duydukları sevgiden kaynaklanan insan sevgisinin sonu yoktur. Sevgilerinde azalma olmadığı gibi, günden güne artar ve derinleşir. Karşılarındaki müminin kendilerine olan sevgisinden de şüphe duymazlar, çünkü onların da kendileri gibi Allah’ı çok sevdiklerini, kendilerine duydukları sevginin Allah sevgilerinden kaynaklandığını ve doğal olarak azalmadığını, aksine sürekli arttığını bilirler.
14 Aralık 2014 Pazar
İNSAN SESİ
İnsan sesi, çok çeşitli tonlamalar meydana getirmesi ile bugüne kadar yapılmış tüm müzik aletlerinden milyonlarca defa daha olağanüstü bir yapı ve işleyişe sahiptir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)